Nedir insanı çekici
kılan? Büyük bir çoğunluğun ‘’dış görünüş’’ dediğini duymamak mümkün değil.
Özellikle son yıllarda gerek estetik olarak gerek kozmetik anlamında inanılmaz
bir sunum patlaması var. Tabii ki; talep de yüksek olunca, sonuç itibariyle arz
ve talep arasında doğru orantılı bir seyir izlenmekte.
Özellikle metropollerde
ciddi anlamda ekonomiyi canlandırmakta güzelliğe yapılan yatırım.
Diğer yandan ise,
güzelleşme uğruna doğallık da yitip gitmekte. Dünyanın ve tabiatın seyrini
değiştiren insanoğlu, bir bakıma kendine de zulmetmekte güzellik adı altında.
Erkekler de nasibini
almış gözükmekte daha bakımlı ve yakışıklı gözükmek uğruna.
Bırakınız elit kesimi,
normal gelir seviyesine sahip insanlar bile yüklü miktarlarla güzelleştiklerini
sanmak gibi bir gaflet içersindeler.
Genelleme yapmak büyük
hata. Zira bunun tam tersi tutum içinde olan sayısız insan da cabası.
Her iki noktada da uç
olmak adına sağlığın deformasyonu ise en bariz sonuçlardan biri.
Tutumlar kişiye özel.
Bu açıdan kimsenin kimseyi eleştirmek gibi bir hakkı olmamalı. Ama gerçekleri
göz ardı etmek anlamına da gelmemeli bu düşünce.
Ve iç dünyası biz
insanların: Hani olumlu ve olumsuz ne varsa içimizde taşıyıp bir anlamda
dışımıza yansıyan tüm duygular her ne kadar saklamaya çalışsak da…
Ne varsa yaşadığımız,
ne varsa içimizde saklayıp kolladığımız ve ne varsa duyumsadığımız: Müspet ya
da menfi… Gerçek olan şu ki: Bizler içimizle, dışımızla bir bütünüz.
İç güzelliğin dışa
yansıdığını düşünenlerdenim. Öyle ki; önem verdiğimiz değerler ve özellikle tüm
olumlu duygular bir şekilde biçimlendiriyor bizleri. Gerek tavırlarımız, gerek
düşüncelerimiz, hatta ses tonumuz bile farklı bir seyir izleyebilmekte.
Maneviyatımız hatta
hayallerimiz…
Mutluluklarımız ve
hoşnut kalmadığımız her ne ya da her kim ise…
Mecbur
bırakıldıklarımız ve yapmaktan haz aldığımız tüm aktiviteler, hobilerimiz…
Ve ideallerimiz: Hani
bazılarının gülüp geçtiği ve asla da önemsemediği. Ama ya biz mutluysak onları
gerçekleştirmek adına ve duyduğumuz inançla…
Kısaca bizi biz yapan
ve hayatı yaşanılır kılan…
Bırakın, geçit vermeyin
olumsuzluklara ve mutsuz duyumsamanıza sebep olanlara.
Sadece kendiniz için
yaşayın ve sadece kendinizi önemseyin ilk etapta. Çevreden ve toplumdan
soyutlanmak asla olası değil, bu da ikinci etap adım atarken.
Kendinizi önemsemek
adına asla unutmayın sevginizi çoğaltmayı. Zira bencil olmak anlamına gelmemeli
kendinizi sevmek. Ama kendinizi sevmekle adım attığınız o uzun yol zaman içinde
oldukça kalabalıklaşacaktır.
Deneyimler, yaşananlar,
ihtimaller ve bilinmezlikler yaşanması muhtemel olan.
İnsanlar tanıdığımız ve
tanıyıp, tanımaktan mutlu olacağımız.
Kısaca her şey ve
herkes bizi mutlu kılan ve yaşama sevinci veren…
Ya yanılma payı
dediğimiz… Öylesine muhtemel ki, ama deneme yanılma yöntemi haricinde uygulama
imkânı olan hiçbir seçenek yok. Bu da kaçmak anlamına gelmemeli. Tabii ki, uzak
durmamız gerekenler de olacaktır. Ve bunda iç sesimize kulak vermeliyiz ve
tabii ki gözlemlerimize, yaşanmışlıklara da kulak kabartmalıyız.
Hayat başlı başına bir
büyü kısaca. Mutlu olmak ya da olmamak büyük oranda bizim elimizde. Kaderin
payı tabii ki çok büyük. Ama yapmamız gereken bize sunulanı en güzel şekilde
değerlendirip, uygulamaya geçirmek.
Yaradan’ın ışığı ise
hep yolumuzu aydınlatmakta. Karanlığa geçit vermeyen ve hep içimizi aydınlatan
yegane ışık…