Her geçen gün daha da ısınıyordum
öğretmenliğe ve vazgeçilmezimdi öğrencilerim.
Mesleğimi daha doğrusu
yeni mesleğimi seviyordum ve görünen oydu ki, seviliyordum da. Duyumsanmak hele
ki o parlayan gözlerin eşliğinde ve ‘’öğretmenim’’ diye ben çağıran o cıvıl
cıvıl sesler… Hissettiklerim her şeyin üzerindeydi: Ne geri dönmeyi
düşünüyordum o ihtişamlı plazalara ne de pişmandım yürüdüğüm yolda.
İstanbul’un merkezinden
uzak okullarda çalışıyordum. Ulaşım zorlasa da her şeye değerdi. Eve geldiğimde
ayakkabılarımdaki çamuru silmek bile mutlu ediyordu beni.
Bu arada atamamın
yapılmasını da dört gözle bekliyordum. Henüz bir antrenmandı benimki. Ama ne
değişecekti ki: Her çocuk eşitti gözümde: Ha İstanbul ha başka bir şehir. Asil
öğretmen olarak atanıp vazifeme başlamama şunun şurasında ne kalmıştı ki. Oysa…
Okul dönüşü, kapıda bir
zarf tutuşturdu elime postacı. Hiç de merak etmemiştim üstelik kimden ya da
nereden geldiğini bu postanın. Ve zarfı açtığımda yaşadığım o inanılmaz hayal
kırıklığı…
İşin açıkçası milli
eğitime gönderdiğim tüm evraklar olduğu gibi geri dönmüştü. Ve araştırdığımda
öğrendim ki; değişen yönetmelik ile bana tanınan hak iptal olmuştu. Sadece birkaç
ay geç müracaat ederek kendime en büyük kötülüğü yapmıştım. Atanan çoktan
atanmıştı. Kısacık bir zaman içinde ne çok şey değişmiş ve zaman bir kez daha
aleyhime işlemişti. Ve alın size yeni bir hayal kırıklığı, dünya başıma
yıkılmıştı adeta.
Üstüne üstük her şeyi
göze almıştım eğer bana bir şans tanınmış olsaydı: Çok şeyden feragat edip,
bambaşka bir hayata hazırlamıştım kendimi oysa: Yeni bir şehir ki neresi olursa
olsun ve ailemden uzak yalnız bir hayat.
Çok istemiştim
çocukların dünyasına ait olmayı ve bildiğim ne varsa paylaşmaya hazırdım.
O yıllarda henüz fazla
tanımıyordum hayatı ve insanları da. Tanımanın ya da tanımamanın pek önemli
olduğunu da düşünmüyordum üstelik. Zira ben yolumu çizmiştim aslında çizdiğimi
sanmıştım ve o çizdiğim yol bir tebeşir izi gibi anılarımda kaldı.
An itibariyle çok
farklı bir hayatım olabilirdi. Ve şuna inanmıştım ki; öğretmenleri olma şansını
yitirdiğim öğrencilerimin hayatında bir ışık olabilirdim. Belki sayısız
zorlukla karşılaşacaktım ama en azından aydınlıkta kesişecekti yollarımız.
Onların ellerini tutmaya öylesine hazırlamıştım ki kendimi…
İlerleyen zamanlarda
bir müddet daha çalıştım öğretmen olarak. Fakat eğitim fakültesi çıkışlı
olmadığım için sadece ücretli öğretmen olarak çalıştım. Bürokrasi hep bir engel
oldu önümde. Aslında tek engel de değildi üstelik.
Engeller… Bizim
yarattıklarımız mı bizden bağımsız önümüze yıkılan bariyerler mi?
Ne fark eder ki…
İstediğiniz kadar
sorgulayın hayatı ve irdeleyin karşınıza kim çıkarsa. İnanın ki; hiçbir şey ve
hiç kimse değişiyor. Sadece yıpranıyorsunuz ve olan size oluyor.
Değişime karşı
direniyorsunuz belki ve bir takım şeyler değişmese de, siz farkında olmasanız
da bir şekilde etkileniyorsunuz gidişattan.
Yaşanan türlü
olumsuzluk… Güzellikler de var elbette gözlemlediğiniz ama yine de her şey
olacağına varıyor.
Bilinmezliklerle dolu
bu yolda bilinmezlikler ile kesişiyor yolunuz. Kavşaklar, çukurlar ve aşılmaz
engeller…
Ve yeni ufuklar…
Işıl ışıl bir gökyüzü,
bazen karanlık ve bazen ıslak, yağan yağmurun eşliğinde. Kaygan bir zemin, her
an düşme ihtimalinizin olduğu.
İster mağlup olun
isterse kazanın oyunu…
Yine de her şeyin
üzerinde tek bir duygu: İnanç ve istek…