Bir Tuğla Da Sen Koy
Bir Tuğla da Sen Koy
Bir Tuğla da Sen Koy
Bir canlının dünyaya getirilmesi özel bir yetenek gereksinim duymaksızın biyolojik verilerinde araz olmaması durumunda bahşedilmiş eşit bir vakıadır. Memelilerde erkek ve dişinin bir araya gelmesini müteakip gebelik sürecinin ardından dünyaya gelirsiniz.
İnsanoğlunu zengin fakir güzel çirkin cahil ulema fark etmez şekilde müşterek davranışlarının sonucudur üremek.
Bu ürünün şekillenip boylanıp tekrar soylaşma haline gelmesi asgari staj dönemleri ile birlikte 22 yaşı baz olarak alınabilinir.
Bu 22 yıllık süreç anne karnındaki şekillenme evresi ve yabancı dil müzik duyarlılığı hususunda ebeveynler tarafından uygulanan terapi ile en fazla 9 ay daha uzayabilir. Bu süreci kişiler ne kadar değerlendirirse hayat başarısı o kadar yüksek olur.
Bebeklik anından itibaren yapılan her sevgi gösterisi çocuğun kişilik gelişimine katkı sağlayan bir tuğladır. Atılan her tokat yada eğitim dışı böğürme şeklindeki bağırtı ise çocuğun kişiliğinden çekilen bir tuğladır. çekilen bu tuğla an gelir 30 yıl sonra çocuğun işvereni ile ilişkisinin sonlanmasına işverense işçi si ilişkisinin sonlanmasına yada evliliğinde bir arazın meydana gelmesine sebebiyet verir.
İlkokul 3 e giden çocuğa git bira al diyen babanın çocuğundan evrensel bir başarı beklentiniz olamaz, onun yerine bulunduğu evin sokak başarısı ancak çok zorlarsa ortaya çıkar.
Annesinin tek çocuğu erkek evladına aşırı duygusallığı yada bebekken oyun yerine geçsin diye erkek çocuğa makyaj uygulaması gibi masumane davranışların daha sonra hormonal dengenin bu duygusallığa bağlı olarak değişimi ile kadınsallaşma ile karşılaştığınızda Allah’ım bana mı bunu reva gördün diye dualara dönüşür.
Kız çocuğuna 2-3 yaşında iken bile 1 kez bile olsa söylenen “Aa çok ayıp, külotun gözüküyor” cümlesi onun topluluk içerisinde usturuplu oturup kalkmasına sebep olacaktır. Eve misafir geldiğinde büyüklerin elinin öptürülmesi, saygı ve sevgi bilincinin oluşumuna katkı sağlayacaktır.
Aman çocuğum ezilmesin, okulda çok ders çalıştı, hemen tatile gönderelim anlayışı da ileride çocukları sorumsuz, derse odaklı, iş hayatına adapte olamayan bireyler haline gelmesine katkı sağlayacaktır. Bütün yazın tatil olduğu anlayışı yerine evet çocuğum zihnen yoruldu, sorumluluk duygusu gelişsin, bedenen açılsın, insan ilişkilerini görsün, topluluk içerisine girerken bile selam verme utangaçlığını üzerinden atsın, iş öğrensin ve daha önemlisi tatilin sadece kısa bir ara, tekrar çalışmada motivasyon sağlamak için verilmiş bir ara verme olduğu bilincine varması için öncelikle babasının yanında daha sonra da aileye yakın çevrede zanaat niteliği taşıyan bir işte ücreti de gizlice babası tarafından verilmek üzere, kurallı hayata geçişin adaptasyonu sağlanmalıdır.
Sorumluluk duygusu gelişmemiş çocuğa trilyonluk servet bile bıraksanız evlendiği kişi ve meydana getirdiği çocuklarla 3-5 yıl içinde karşılaştığı rezilliği görmeyip Allah’a zamanında canınızı aldırdığı için binlerce kez şükredersiniz. Sorumluluk bilinci hayatın olmazsa olmazlarındandır. Aman çocuğum ezilmesin, daha o küçük yapamaz gibi her cümle bu bilince vurulmuş bir bıçak darbesidir. Geride bırakacağınız mirasın kalma süresini kısaltan bir etkendir. Öngörülü şekilde tamirat yapılırken bile çocuğun kıracağını bilseniz, ona o fırsatı vermeniz, o sorumluluk için konulmuş bir tuğladır.
İnsanın maddi ve manevi bir bütünlükten geldiği bir gerçektir. Bu gerçeği kendi inançlarınız doğrultusunda şekillendirme yerine Anadolu’da yaşayan bir insanın asgari şekillerine sahip ama hür düşünce ile bu şekli geliştirip zenginleştirme yeteneğini çocuğumda görmek istiyorum diyorsanız, okul öncesi dini eğitimi çocuğunuza vermeniz gerekir. Türkiye şartlarında sol tandanslı bir aile ile mütedeyyin aile arasındaki çocuk gelişiminde bir asgari müşterek bu sebeple yoktur. Oysa her iki aile tipi de benim çocuğum kendi hür düşüncesi ile mevut yapıyı geliştirip zenginleştirebilir düşüncesi ile hareket etse idi Mavi Marmara’da öldürülen Profesörün oğlu ile Doğu Perinçek’in oğlu arasında dağlar kadar fark olmazdı. O halde bir tuğla da iman noktasında çocukların kişilik eğitimlerinde konulması gerekir ama konulan bu tuğla onların ileriki yaş dönemlerinde ki tercihlerine katkı olsun diye değil, bizzat iman noktasında varlık sebebidir. Kapitalizmin gittikçe vahşileşen kuralları karşısında imansız gelen birey yalnızlaşmakta ve ileriki yaş dönemindeki başarısızlıklarında yada umulmaz hallerde mukavemet yerine intiharı bir çözüm olarak görmektedir. Bunu karşılayacak tek şey imanlı bireydir. Bu konuda yobazlığa yol açacak şekilde din bezirganlarına müşteri olacak şekilde değil bizatihi yaşayacak şekilde dini vecibeleri öğrenmesi ile mümkün olacaktır.
Sürekli resim defteri ve gürültü oluşturacak şekilde de olsa org, flüt gibi çalgılar onun kişiliğinde bakış açısı oluşturmasına, yaptığı bir ev resminin görünmeyen yüzünün olduğunu yada cepheden, tepeden bakıldığında aynı şeyin farklı görünümleri olacağı algılamasını geliştirecektir. Yoksa ondan bir Mozart ya da Leonardo Da Vinci çıkarmak için bu faaliyetleri ona sunmayacaksınız. Ona bu sunumu yaparken sanat faaliyetlerinin mutlaka yaşlandığında, emeklilik dönemlerinde bir hobi faaliyeti olarak katkı sağladığını unutmayın. Aksi halde kahve köşelerinde pinekleyen ölümü bekleyen Alzheimer hastalığının pençesinde gideceği tuvaletin yönünü bulamayan bir insan yetiştirdiğiniz için inanın hayatta kalıp bu durumları görmediğiniz için Azrail’e bin kere şükrederdiniz.
Spor etkinliklerini, çocuğunuzu süper futbolcu hayalleri ile kendinizin gerçekleştiremediği düşlerinizin rolcüsü yaparsanız, bunu başaramayan çocuğunuzun ganyan bayilerinin önünden ayrılmayan kişilik yapısına bürünmesi inanın sporla hiç bağlantısı yoktur. Ona spor sadece futboldan ibaret, futbolda şan, şöhret ve paranın kapısıdır algısını yerleştirdiğiniz için çocuğunuzun hap yap para kap şeklindeki hayat anlayışından da muzdarip olmaya şaşırmayacaksınız. Ona sorumsuzluğu siz aşıladınız, onun yerine sporu bedensel gelişimi ile ruhsal gelişimi dengede tutma ve onu disipline ederek zor şartlarda mukavemet edip, ekip ruhunu aşılama olarak algılatırsanız, iş hayatında arkadaşları ve patronu ile geçim sağlayan, ortak ruh ve akıl oluşumuna çaba sarf eden ve başarıya odaklanmış insan profilini oluşturduğunuz için kendinizle ne kadar övünseniz o kadar azdır. Spor iş hayatında çocuğunuzun başarı kapısının anahtarıdır. Belirlenen sürede, belli bir disiplin dahilinde kendisi ile mücadele anlamını bile taşıyan spor, zora mukavemet ederken iradesini zorlayan sporcu, iş hayatında kandırılma ihtimalini de sağlam iradesi ile ortadan kaldıracaktır.
Çocuğunuz 2 yaşındayken bile düştüğü yerden kaldırmama, onun kendi başına ayakları üzerinde öz güveni taşıması şeklinde koyacağınız bir tuğladır. Bu tuğlanın okul hayatına başladığında öğretmenine kafa tutmanız, benim çocuğuma bağıramazsın, vuramazsın gibi haksızlığa dayanmayan davranışlara onun yanındaymış gibi yer almanız, onun kişiliksizleştirme davranışıdır. Öğretmenin bu tür davranışlarını onun tedip ve terbiye etme görevinin uzantısı olarak görüp ona göre müsamahalı davranmak gerekir.
Onun elektronik ve iletişim aletlerine düşkünlüğünün bağımlılık düzeyinde olmasının bir zaafiyet olduğu bilincini vermeniz gerekir. Yoksa tüketici toplumunun yalnızlaşmış insan tipine harç koyduğunuzun farkında olmalısınız. Bilgisayar, cep telefonu ile kafasının sürekli öne doğru eğik tutanlar, iş hayatına başladıklarında da hep başları önde kalmaya mahkumdur. O sebeple onun aynı zamanda toplumsal bir canlı olduğunu düşünerek arkadaşları ile toplu şekilde bulunup oyun ve yarışma sorumluluğunu, ekipleşmenin ne olduğunu anlaması gerekir. Tv bağımlılığı, dizi film, çizgi film bağımlılığı onun markalı ürünlerin tüketicisi, marka profili için bir denek haline geldiğini unutmayın. Araya alınan reklamlar onun ihtiyacı olmadığı halde alış veriş yapma hastalığına tutacağı gibi dizi film ve sinema filmleri ileride önceden hesaplanabilir davranış modellerinin esiri olduğu haline geldiğini de unutmayın. Çocuk, çocukluğunu sokaklarda yaşamalı, düşüp bacağını kanatmalı, yere düşen ekmeği kutsiyetini düşünerek ya da kurtlar kuşlar yesin diyerek kenara koymayı düşünebilmeli. Ona düşünmeyi öğretmediğiniz takdirde o sadece hayatın bir kurbanı olacaktır.
Kitap okuma alışkanlığını kazandırmadığınız takdirde başkalarının yaşadığı deneyimleri okuyarak öğrenme yerine karşılaştığında yaşayarak ve kaybederek öğrenmesini öğretmiş olursunuz. Kesinlikle kitap okuma alışkanlığı onun düşünme, kavrama, sonuca varma yeteneğini geliştirecektir. İlkokul öncesi alınan ufak resimli hediyecik boyama kitaplarını yırtsın döksün karalasın ama mutlaka kitapla fiziki olarak tanışıp elinden düşürmesin.
Kişisel vücut temizliği ve bakımı onun kendisine karşı saygısı olmasını ve başkalarına da saygı göstermesi gerekliliğini öğretecektir. Dişini fırçalaması, kendisine ödünç olarak verilen bütün organlarına iyi bakmasını ve aldığı her nefese şükran duyması gerekliliğini ortaya koyar. Ayak tırnağının kenarına gelen bir taş tüm vücudunu sekteye uğratıp yürümesini bile topallaştırdığında herkesin potansiyel bir engelli adayı olduğunu düşünecek ve sakata gerekli saygı ve özeni gösterecektir.
Hayvan besleyen, ağaca, yeşile, maviye sevgi ile bakan bir çocuk kendiliğinden olmaz. Ona yaşayarak öğretmeniz gerekir. Ekim – kasım aylarında ücretsiz dağıtılan çam fidesini ekmek için hafta sonu beraber diktiğinizde ertesi sene ona bakmak için yanınızda götürmeniz bile onun hayatına koyduğunuz bir tuğladır. Sokak kedisine, önüne koyduğunuz ekmeği, bayat ekmeğin üstüne bir kaşık attığınız süt ya da kar yağdığında kuşlar yesin diye bıraktığınız ekmek parçacıkları, bunun yaşayarak öğretilmesi anlamına gelir. Evde besleyeceğiniz bir muhabbet kuşu yada kanarya, hayvan sevgisi ile onun kişiliğinin yoğrulmasını ve karşılıksız olarak vermenin ne anlama geldiğini öğrenerek kendi çocuklarına karşı ileride nasıl verici bir anne baba adayı yetiştirdiğinizin övüncünü yaşarsınız. Yoksa mezarınıza gelip bir Fatihayı sizden esirgeyen olursa da şaşırmayın.
Biyolojik olarak dünyaya gelen her canlı büyür. Siz onu istemeseniz de fiziki olarak büyümeye mahkumdur. Asıl onun kişilik olarak büyüttüğünüz takdirde varsınız. Doğurup, saldım çayıra mevlam kayıra dediğiniz anda bu toplumun sizden her türlü hesap sormaya hakkı vardır. Çocuğunuzun hayatına bir tuğla koyun.
Çocuk bir sanat eseridir ama her anne baba sanatkar değildir.
(
Bir Tuğla Da Sen Koy başlıklı yazı
HALİLİ tarafından
11.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.