Yetim verdiğim
düşlerimin öncesinde doğmamıştım henüz. Doğduktan sonra doğurduğum hüzün
taneciklerine sakladım ve yükledim boyutsuz yüklemlerimi. Hicap ettiler
öncesinde ve savruk namelerle süzüldüler bire ikişer: Kayıptım epeydir.
Çalmamıştım lakin çaldırdıklarımda beni benden eden. Zaman sarkacına
sığdırdığım boyutsuz günahlarım, önce sakındılar sonra savruldular teker teker
ve sığıntı bir tekerlemeye sığdırdım artık ne idiyse hikmeti akıbeti olmayan
dünlerimin.
Maruzatımı henüz dile
getirmemiştim ki. Yetmezmiş gibi, sakıncalı bir cümleymişçesine sakındı
insanlar sevmekten. Bu da yetmedi: Yok saydılar önce aşkı sonra mizacını
hükümran imgelerin ve sefilce dem vurdular anlamsızlık iken anlam yükledikleri
alabildiğine. Sefildim önceleri, sakildi yetilerim ve derbederdi zaman ve
mekân. Kayıtsız kimliklerdi aslında tek bilinmeyen. Yine de yetemedim ne onlara
ne sürece riayet ettim. Kem küm etti nizam, soluklandı gök kubbe ve şartlandı
insanoğlu: okka gibi oturmuştu yalan o yüzsüz mizacına serzeniş yüklü söylencelerdi
mademki vuku bulan, kalmalıydım bir adım ötede.
Yok sayıldım, yok
saydım, yoksun kılındım. Yoksundum, yoktun, noksandım hatta hiçlikti iştigal
ettiğim. Debdebeli bir yalnızlığa her nasılsa kayıtsız kalamadı devran.
Yüksünmemiştim ki. Yüksündüler. Yük bellediler uçuk kaçık düşlerimi.
Sıra sıra dizilmek bir
marifetmişçesine, önce çekincelerimi sundum sonra sakıncalarını beyan ettiler.
Rezil bir düzen, vezirdi kesilen ahkâm, sessizdi miracım, sona kurmuştum saati.
Sonlanmadan son
veremediklerim tek kozuydu gölgelerin.
Son bulan masallardaki
kahramanlar o kadar mutsuzdu ki.
Oysaki hep mutlu sona
riayet eden bir hikâyeye inanmıştık. Masal prensesleri mutlu değildi. Yok
saydık, yok sayıldık, hiçliğe kurgulanmıştı ve koşullanmıştı milat bildiğimiz
her gün dönümü.
Zamansız ölümler
sorgulanmadı asla ve hep yargılandı aşk ve ihanetti tek teselli şeytanın
indinde.
Gölgeler muaf
tutulmalıydı ve zaman nasıl da yeknesak, sadece arşınladı. Bizler mimlendik.
Bizlerdik gölgelik. Bizlerdik mağrur ve mağdur.
Sıra sıra dizildi
devrik cümleler: Hepsi anlamsızdı çünkü anlamsızdı hayat ve bohçamda yırtık
düşlerim, sadece geri kaçtım sadece sustum. Susturulmuştum. Susmamdı öğretilen
üstelik iştigal ettiğim sadece sessizlikti bir bir mücbir sebepleri ile şart
koşulmuştum.
Geçirgen zihniyetlerde
kaybolmaksa, ben zaten ölüydüm.
Ve açtım gözümü ama
kördüm, kördü dünya.
Uyanmamalıydım. Lakin
uyandırılmıştım.
Ölmüştüm ama… Hiçliğin
tezahürü idi mademki ölü bildiklerim, anlamsızdı kaygılarım. Kaygılanmamı
gerektirecek hiçbir düş kalmamıştı elimde: Senden önce, bizden sonra. Bendim
bizden ayrık. Sendin, sencileyin bir düşe gebe.
Yoktuk. Yoksunduk.
Bizlik hiçlik makamındaydı ve bendim varlığın tecellisindeki tek suçlu.
Düzenin kaygan
yankıları nasıl da çığırtkandı ve ölgündü gök kubbe en az kayıp sarkacımın, en
az kırık dünlerimin tınısındaki o solgun gül kadar karışık iken kafası belki de
kopuk yapraklarından damlarken üç beş damla kan.
Demlendim önce.
Süzüldüm günbegün. Yalıtıldım geleceğe dair bitmek bilmez niyazlarıma
sokulmuşken hüzün tanecikleri. Türedim, türetildim ve tüketildim ama tüketmedim
sevgiyi. Susmaksa nihai görevim…