Bazı durumlar olur ki, ister istemez olayın içine giriverirsiniz. İrade mi denir böylesi durumlara kader mi denir her ne denirse densin… Olayın içine dalmadan edemezsiniz!

 

         Bu günlerde Almanya ile ülkemiz arasındaki ilişkiler hayli limoni. Altı yıl hayli uzun bir süre bu ülkede Türk öğretmenliğini temsil eden birisi olarak bu duruma ilgilenmemek olmaz benim için.

 

         Almanya’yı öğretmen gözüyle irdelemek isterim. Almanya demek disiplin olgusunu her alanda en üst düzeyde uygulayan ülke demek. Almanya demek düzenin, kanun hâkimiyetin tam sağlandığı, sosyal hukuk devleti demek. Almanlar, laiklik olgusunu içselleştiren, din mezhep gibi uhrevi konuları yıllar önce akılcı yöntemlerle çözüme kavuşturmuş. Almanya demek planlı kalkınan ülke demek. Almanya demek şehircilik anlayışını en iyi uygulayan, yeşili koruyan, geniş parkları, içinde kuğuların, ördeklerin, kazlarının korkusuzca yüzdüğü güzel göllerin ülkesi demek…

 

         Almanya demek, eğitim-öğretim çalışmalarına en çağdaş yöntemlerle yaklaşan ülke demek. Almanya, yurttaşlarının kılık kıyafet ile değil onların üretkenlikleri ile ilgilenen ülke. Kendi mühendisini, doktorunu, bilim insanını en donanımlı şekilde yetiştiren ülke demek. Almanya demek dershaneciliğin adının bile anılmadığı ülke demek. Almanya demek ülke çıkarlarına düşman radikal düşüncelere, örneğin Nasyonal Sosyalizm (Nazizm) zamanında müdahale eden ülke demek.

 

         Almanya bilindiği gibi girdiği iki paylaşım savaşını kaybeden ülkedir. Hele II. Dünya Savaşı’nda işgale uğrayan, kentleri yerle bir edilen, fabrikaları yağmalanan bu ülke günümüzde Avrupa’nın en güçlü ülkesi durumunda. Almanya’nın mucizevi başarı sırrı: Eğitime, bilime önem vermesi, halkının tutumlu olması ve ülkelerinde birlik sağlamasıyla olanaklı hale gelmiş.

 

         Doksanlı yıllarda Almanya’daydım. Çok iyi anımsıyorum. O yıllarda Almanya’nın ihracatı tam bizim on katımızdı. Eski cumhurbaşkanlarımızdan Özal’ın bir sözü var, “Ne kadar paran varsa o kadar siyaset yaparsın.” O yıllar, malum Berlin Duvarı’nın yıkıldığı yıllardı. Almanya, Doğu Almanya’yı açıkça söylemek gerekirse Ruslardan satın aldı. Doğu Almanya’da bulunan Rus askerlerinin ülkelerine döndüklerinde iskân edilecekleri konutları bile Almanya yaptı.

 

         Ülkelerinde sosyal adaleti yaşama geçiren hakkı, hukuku olabildiğince kendi yurttaşlarına uygulayan Almanlarla ilişkilerimiz nasıl? Şu gerçekleri hatırlamak benim gibi her Türk’ü üzer. Şanlı Plevne müdafaasında Gazi Osman Paşa’nın emrinde birden patlayan beş yüz topun Alman malı olduğu bilinir. I. Dünya Savaşı’ndaki silahlarımız Alman patentli ve de ordu komutanlarımızın çoğu Alman generaliydi.

 

         Evet, O ülkedeyim yine, okula gidiyorum. Yaşlı bir Alman komşumla sokakta rastlaşıp selamlaştık. Bana söylediği sözler ilginç ve üzücüydü bir Türk öğretmeni için:

 

         “Siz panzer yapamıyor musunuz? DDR’den  (Doğu Almanya) kalan eski panzerleri bizimkiler size vermiş. Türkiye’nin o panzerleri ülkenizde kullanmasına söz ediyor.”  Almanya birleşince II. Dünya Savaşı’ndan Doğu Almanya’da kalma tankları Nato çerçevesinde ülkemize verilmiş. Bizimkiler o tankları Güneydoğuda kullanıyordu. Almanya PKK’ya açık destek verdiğinden benim verdiğim silahlarımı kullanma diyordu!

 

         Demokrasi, insan hakları… güçlü, sömürücü ülkelerin dillerine doladıkları bir masaldan başka bir olgu değil. Almanların bazı marifetlerini anlatmak isterim. Ülke sorunlarına ilgi duyanlar elbette bilirler. İran Irak savaşı sonunda nihayet barış sağlandı. Bu kez Saddam Hüseyin Kuzey Irak’taki muhaliflerini sindirdi. Kadın-çocuk demeden binlerce peşmergeyi kimyasal silahlar kullanarak öldürttü.  Bu kimyasallar Bağdat’ta imal edilmedi. Nerede imal edildi? Almanya’da. Kim sattı bunları Saddam’a? Bir Alman depo memuru! Alman hükümetinin haberi olmadı!

 

         Aynı şekilde Bergama’da altın üretimine karşı çıkan köylülerimizin eylemini hatırlayalım. O konuyu önceleri insanımızın masum bir hareketi olarak görüyordum. Daha sonra olayın özünün şu şekilde olduğunu öğrendim. Ülkemiz o yıllarda Almanya’dan yılda 800 milyon dolarlık işlenmemiş altın ithal ediyor. Eğer ülkemizde altın çıkarılırsa Almanya 800 milyon dolarlık pazarını kaybedecek. O bakımdan gösteri yapan köylülerin finansmanını Almanların karşıladığını gazetelerimiz yazdı. Tabi bu konu çok derin bir konudur…

 

         Almanların marifetlerinden birini daha söyleyeyim. Osmanlı Devleti kapitülasyonları kaldırdığı zaman müttefikimiz olmasına karşı Almanlar bu uygulamamıza şiddetle karşı çıkmışlardır. Tarih yazar tüm bu gerçekleri.

 

         II. Dünya Savaşı’nda büyük can mal kaybına uğrayan bu ülke savaş sonunda baş döndürücü bir hızla kalkınma programları başlattı. Yıkılan sanayi teslislerini yeniden kurmak, sanayisini canlandırmak için göçmen işçiye gereksinim duyduğu bilinir. Bu amaçla binlerce genç, sıhhatli, güçlü kuvvetli yurttaşlarımız Sirkeci’den kalkan trenlerle Almanya’ya iş, aş bulmak için taşındılar. İşçi göçü yıllarca devam etti. Şimdilerde bu ülkede milyonlarca yurttaşımız çalışıyor.

 

         Almanların kendi gençleri yetişti. Bizim yurttaşlarımızı ülkelerinde istemiyorlar. Lakin o ülkede doğan büyüyen çocuklarımız önemli yerlere geldiler. Daha doksanlı yıllarda Almanya’da doğan ve Alman üniversitelerde öğrenim gören beş bir gencimiz vardı. Biz Türk öğretmenleri çocuklarımızı gimnazyum denen liselere yönlendirmeye çalışıyorduk. Çünkü bu liseleri bitiren gençler üniversite öğrencisi olmaya hak kazanıyorlardı. Almanya’daki yurttaşlarımızın rahat yaşaması için Almanlarla dostane ilişkiler kurma yollarını sonuna kadar zorlamalıyız.

 

Nutuk atmakla bu güçlü ülkeyle aşık atamayız. Ne yapmalıyız peki. Öncelikle ülkemizde iç barışı kesin kes sağlamalıyız. Eğitim sistemimizi çağdaş, bilimsel yöntemlerle devlet eliyle yürütmeliyiz. Maalesef kazandığından fazla üretmeyen tüketim toplumu olduk. Hızla tutumlu olma davranışını toplumun her kesimine belletmeli; hızla ağır sanayi kurma çalışmalarını başlatmalıyız. Kendi uçağımızı, gemimizi, hızlı trenimizi ülkemizde yapmalıyız.

 

Dış satımımız, dış alımımızı geçerse, bütçemiz açık vermezse, kişi başına düşen milli geliri Almanya düzeyine çıkarabilirsek işte o zaman Almanlarla aşık atabiliriz. İlişkilerimiz normal rayında yürür. Almanların bizim altın sahillerimize, güneşimize hayran zaten. Yeter ki biz enerjimizi boşa harcamayalım. Ülkemizde ulusal birliği sağlayalım, birbirimizi sevip sayalım. Güçlü olunursa güzellikleri yakalamak hep olası. İşte bir örnek: Yazımın üstündeki fotoğrafta Almanya’da yaşadığım günlerle ilgili bir dostluk belgesi. Halk oyunları ekibim. Türk, alman, Polonyalı ve Bosnalı çocuklarımızdan oluşturduğum bir ekip. Dostluk simgesi. Güneşin yedi rengine eşit güzel yedi bölgemizde barışı huzuru sağlamak ve güçlü olmak bizlerin elinde. Tek bir şeye ihtiyacımız var: “Çalışkan olmak.”

 

         

( Almanya Alamanya başlıklı yazı sahara tarafından 4.03.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu