Bir tatlı
söz, güzel bir haber duymak mutlu eder beni. Şanda, şöhrette, makam da mevkide
gözüm olmadı hiç. Emeğe ve sanata saygım sonsuz. Sürekli kendimle savaş
halindeyim. Gece yastığa başımı koyduğumda vicdanımın sınavından korktum yaşam
boyu.
Aynı gün
içinde dört mevsimin doya doya yaşandığı güzel topraklarda yaşıyoruz. Doğuda göllerin
buzları kırılarak balık yakalıyor yurttaşlarımız. Antalya’da erikler meyve
vermiş. Egede çayırlar yeşermiş.
Tüm bu
güzelliklere karşı askerlerimiz yurt savunması için mücadelenin içindeler. Şehit
haberleri içimizi acıtıyor. Bir zamanlar el üstünde tutulan, dini söylevleriyle
sözüm ona dinimizi anlatanların şarlatan olduğu nihayet öğrendik.
Aldatıldığımızın faturası ulusça ödüyoruz. Ruhumuzu karartan acı haberler
duyuyoruz. Ülkemiz ufuklarını kaplayan kara bulutlar, toz duman içinde ara ara
ruhumuzu ferahlandıran, içimizi ısıtan güzel haberler de duyuyoruz.
Sürekli
iç karartıcı haberler duymak kaderimiz değil. Bu güzel ülkede güzel, soylu
insanların kökü kurumadı henüz. Kurumaz da. İnsanlık hiçbir zaman ölmeyecektir.
Toplumla bire bir temas halinde olan iki
meslek çalışanlarıyla ilgili yazmak istiyorum. Öğretmenler ve imamlar. İlkokul
yıllarından bu güne dek anılarına büyük saygı duyduğum öğretmenlerim oldu.
Onların gönlümde, ruhumdaki yerleri sözle anlatılamaz. Kendilerini mesleklerine
adayan, toplum çıkarlarını kişisel çıkarlarının hep üstünde tutan
öğretmenlerimin emeklerine minnet duygularımı ifade edemem.
Yaşamımın boyuncu soylu
imamlar da tanıdım. Sadece kutsal dinimizi anlatan, yurttaşlarımızı tinsel ve
tensel alanlarda bilgilendiren imamlarımız da var. Konum imamlar:
Çocuktum.
Kır evimiz köyümüzden hayli uzaktı. Cuma günleri babam tıraş olur, özel
günlerde giydiği elbiselerini giyip cami giderdi. Babamın eve dönmesini özlemle
beklerdik. Babam eve geldiğinde köy imamımızın vaaz konularını anlatırdı. Hoca
efendinin engin dini bilgisine hayranlığını belirtirdi. İlk dini bilgilerimi
babamın imamımızın anlattıklarıyla süsleyip kendi bilgisini de katarak biz
çocuklarına anlattıklarından öğrendim.
Okullu
oldum. Bu kez bayram günlerinde camiye gidebiliyordum. İmamımızı bire bir
dinleme şansım oldu. Etkileyici ve doyurucu anlatımı tekniği vardı. Nihayet
öğretmenlik yılları başladı.
İlk
çalıştığım köyümün hacı ve hafız imamı da tatlı dilli, güler yüzlü bir
ihtiyardı. Trabzon’un kentten uzak köyünde imamla her Cuma günü görüşürdük. Köy
öğretmeni olarak düğünlerde horona katılmak, Cuma günlerinde de camiye gitmek gerekir.
İlişkilerimiz örnek ve insaniydi. Karşılıklı saygıya dayanıyordu.
Bir Cuma günü camideyim. Hocamızın vaaz konusu
Hz. Musa, Firavunla ilgili. Kuşkulu bir tavırla bana sordu:
“Nil var mı?” şaşırdım.
Hafız bir hoca Nil Nehri’ni nasıl bilmez! Sessizce yanıtladım.
“Nil, Afrika’da, Mısır
topraklarından denize akan bir nehirdir.” Hocamız hafızasını yoklayarak; “Nil,
Mısır…” sözlerini sessizce tekrarladı. Coğrafi bilgileri yeterli değildi lakin
görevini bilgileri ölçüsünde yapıyordu.
Geçen zaman içinde görev
yaptığım bölgelerde birçok imam arkadaş tanıdım. İmamlarımız ve öğretmenlerimiz
günlük siyasetten uzak kaldıkları oranda toplum içinde saygınlık kazandıkları
gerçeğinin altını kalın bir çizgiyle çizmek gerekir. Bu iki saygın meslek
çalışanları yetesiye ve özlenen biçimde el ele verdiklerinde ülkemizde güzel
günler görme adına utkular kazanacağımıza inancım tamdır. Bu inancımı
belirtirken analitik düşünce sahibi yurttaşlarımızın duygularına da tercüman
olduğum kanısındayım.
Sosyal medyada kendisini
öğrencilerine adayan, yurdun uzak bölgelerinde okulunu cennete çeviren öğretmen
haberlerini sık sık sık duyuyoruz. Bu kez de içimi ısıtan, insani değerlerin
yok olmadığını kişisel çıkarları için kavak yaprağı gibi sağa sola dönenlerin
yüzüne haykıran bir imam arkadaşımızın örnek çalışmasını izledim.
İstanbul büyük… İstanbul
bir farklı âlem. Bir tarafta zenginlik, lüks içinde yaşayan kesim var. Diğer
tarafta sokularda sabahlayan, bir sıcak çorbaya hasret, sevgi sözünü unutmuş
insanlarımız da var.
İmam arkadaşımız çalıştığı
caminin hemen yanı başında yıkanmaya uygun donanımlı bir mini banyo-hamam
yapmış. Gerekli temizlik maddeleri mevcut bu mini hamamın. Sokaklarda yaşamak
zorunda kalan, yoksul yurttaşlarımızın hizmetine sunulmuş kendi küçük, işlevi
kocaman bu eser.
İmamımız, hayırsever
yurttaşlarımızın katkılarını da sağlayarak yıkanan, bedenini temizleyen
insanlarımıza bir öğün de yemek veriyor. Bedenini kirlerden arındıran, açlığını
gideren yardıma muhtaç kimsesizlerin ruhları da kötü düşüncelerden arınıp kısa
süreliğine de olsa huzur buluyordur.
Böylesi özgün çalışma
içinde bulunan imamımızı en içten duygularımla kutluyorum. Ne yapmış bu güzel
insan dinimizin; “Komşusu Açken Tok Yatan Bizden Değildir.” dileğini
yaşamımıza katmış. İşte, insanlık bu. Âlemlere örnek
olsun.