Tarih dersine olan ilgim ilkokul yıllarında başlar.
Tarih konularını kitaplardan büyük bir zevkle okur, öğretmenlerimin özellikle
savaşlarla ilgili anlatılarını heyecan ve ilgiyle dinlerdim. İlkokul dördüncü
sınıf öğretmenim, 93 Savaşı diye adlandırılan Osmanlı-Rus Savaşını ve Gazi
Osman Paşa’nın destansı kahramanlığını anlatırken şöylede bir hikâyecik
eklemişti sözlerinin arasına:
“Osman
Paşa Plevne’de ordusuyla boğaz boğaza çarpışırken cephanesi gün gün azalır. Plevne’ye
Osmanlı kaynaklarından sandıklarla silah gönderilir. Sandıklar açıldığında
içlerinin boş olduğu görülür. Osman Paşanın başarılarını kıskanan diğer paşalar
O’na böylesi akıl almaz bir hainliği uygun görürler…”
Tarihimizde
müstesna bir yeri olan şanlı Plevne direnişi çeşitli kaynaklardan takip
edilirse ilkokul öğretmenimin söylence kokan anlatısına benzer ihanet ve
aymazlıkların yaşandığı görülür 93 Savaşı içinde. Tıpkı imparatorluğun
özellikle gerileme döneminde örnekleri fazla görülen ihanet, hıyanet, cehalet…
benzeri sözlerle nitelenecek örnekleri gibi. Oysa Osmanlının kuruluş ve
yükseliş dönemlerinde yapılan hatalar hiç denecek kadar azdır. Yavuz Sultan
Selim Safeviler üzerine giderken Şah İsmail geri çekilir. Amacı Osmanlı ordusunu
yormak ve savaş gücünü azaltmaktı. Ordunun yorgunluğunu ve geri dönülmesini
isteyenler Yavuz’a çok sevdiği Hemden Paşayı gönderirler. Paşa: “Ordu yorgun geri
dönelim… “diyerek padişaha etki etmek ister. Yavuz zaman geçirmeden paşayı idam
ettirir. Karar verildikten sonra karardan dönmenin yanlışlığını ve disiplinin
önemi vurgulanır bu olayda.
Plevne
Savaşı öncesi yaşanan acı aymazlıkları şu örnekle görelim:
“İlk
başta Rusların bölgeye gelmesini engellemek için savaş gözlemcilerinin ve
Osmanlı'ya yardım eden İngiliz subayların önerisiyle (çok önemli konumda
bulunan ve Rus ordunun geçeceği yer olan) Sava Nehri üzerindeki bulunan Barboşi köprüsünün imha edilmesi
tavsiye edilmiştir. Ancak Osmanlı ordusundaki
çekişmeler ve yaşanan ilginç olaylar nedeniyle yapılan öneri, ilk etapta
casusluk faaliyeti olarak algılanmış yerine getirilmemiştir. Daha
sonra Ruslar' ın bölgeye gelmesiyle köprü havaya uçurulmak
istenmiş ancak geç kalınmış, Osmanlı ordusu zaman kazanamadan
Ruslar köprüden rahat bir şekilde geçmiştir.”
Plevne önlerinde yapılan savaş 19
Temmuz- 10 Aralık 1878 yılında çeşitli muharebelerle 156 gün sürmüş. Şöyleki:
I.Plevne Savaşı: Osmanlı Ordusu 15 000
asker, 58 topa sahip.
Rusların
12 000 asker 70 adet topları var.
Rus saldırısı askerlerimizin utkusu ile
sona eriyor. Ruslar 3 000 Türkler 1 000 kayıp veriyor.
II. Plevne Savaşı: Osmanlılar 20 000
asker yine 58 topa sahip.
Rusların
35 000 asker178 topu var.
Saldırıyı
ordumuz yine utkuyla bitiriyor. Rusların 7 300 kaybı bizim 2 200 kaybımız var.
Savaş içinde Yeşil Tepeler Savaşı
yaşanıyor II. Plevne savaşından sonra. Bu savaşta Ruslar 100 000 asker 450
topla saldırırlar. Osman Paşa’nın ancak 40 000 askeri vardır. Top sayısı da çok
mahduttur. Ruslar yine başarılı olamazlar.
III. Plevne Savaşında da Ruslar
başarılı olamaz ve 20 000 kayıp vererek geri çekilirler. Osman Paşaya padişah II.
Abdulhamit tarafından gazi unvanı verilir.
Ruslar
bu kez Romenlerden de yardım alarak Plevne’yi çembere alırlar. Ruslar 100 000
asker 609 topla saldırırken Romenlerin asker sayısı ise 35 000 bindir. Osman
Paşa’nın ise 40 000 askeri vardır sadece.
Saldırı kanlı geçer tıpkı önceki saldırılar gibi. Plevne’de ordumuzun
beslenme ve askeri malzeme sıkıntısı baş gösterir. Atların yiyeceği tükenme
safhasına gelir. Morallar bozulur. Havalar soğur, kış bastırır. İstanbul’dan
yardım gelmez. Savaşın sonu herkesçe bilinir. Osman paşa yarma hareketine
girişir. Kendisi yaralanır. Beyaz bayrak çekilir.
Plevne’yi geçen Ruslar İstanbul’a kadar
gelirler. Zaferlerinin anısına Yeşilköy’de bir de anıt dikerler! Geçtikleri
yerlerde Müslüman Türk halkı büyük can ve mal kaybına uğrar. Savaş sonunda
onursuz bir barış yapılır. Batum, Kars, Ardahan ve Artvin Rusların istedikleri
büyük savaş giderleri ödenemediğinden Ruslara bırakılır. Trakya’yı kurtarmak
adına Kıbrıs kaybedilir. Kadirşinas halkımız Osman Paşa’nın anısına marşlar
düzerek O’nun ve kahraman askerlerimizin anısını ölümsüzleştirir.
GÂZİ OSMAN PAŞA MARŞI
Tuna Nehri akmam diyor,
Etrâfımı yıkmam diyor,
Şânı büyük Osman Paşa,
Plevne’den çıkmam diyor.
Karadeniz akmam dedi.
Ben Tuna’ya bakmam dedi.
Yüz bin Moskof gelmiş olsa,
Osman Paşa korkmam dedi.
Kılıcını vurdu taşa,
Taş yarıldı baştan başa,
Şânı büyük Osman Paşa,
Askerinle binler yaşa.
Düşman Tuna’yı atladı,
Karakolları yokladı.
Osman Paşanın emrinde,
Beş bin top birden patladı.
Bu savaşta Ruslar tam seferler olurlar,
Romenlerden yardım alırlar. Çarları cepheye gelir. Ya bizimkiler! Fatih
zamanında topunu, gemisini imal eden devlet bu kez donanmanın başına paralı
asker İngiliz Hobart Paşayı getirir. Amerika’dan tüfek ve mermi ithal eder.
Osman Paşa’nım kullandığı topların alman malı olduğu bilinmektedir.
1855 Kırım Savaşı’nda Ruslar yenilir.
Tersaneleri dağıtılır Karadeniz kıyılarında. Ve 20-22 yılda toparlanır,
ordularını yenilerken bizimkiler ne yaparlar? Söyleyelim:
Şöylesine de bir özlü söz varken:
"Bu mesel ile bulur cümle düvel
fevz-ü felâh; Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh."
Günümüz Türkçesine aktaralım: "Bütün devletler kurtuluş
başarısını bu ibretlik sözde bulur; Şayet barış
istiyorsan savaşa hazır ol."
Padişah Abdülaziz’e suikast düzenlenir.
Entrikalar, hıyanetler, paşaların birbirini kıskanması benzeri Bizans oyunları
devam eder… Ancak Osman Paşanın destansı direnişini övünç payı yapar kendimizi
avuturuz.