Toplumun en küçük yapı taşı olan ailede gelir-gider
dengesinin denk olması aile düzeninin sağlıklı yürümesinin olmazsa olmazıdır.
Ailede gelir giderden fazla olması durumunda o ailede maddi sorunlardan
kaynaklanan sıkıntılar yaşanmaz. Tasarruf edilen paralarla gelecek için
yatırımlar yapılır. Gelecek kaygısı olmayan ailelerde de huzurdan, mutluluktan
yana güzellikler yaşanır. Her olgunun parayla ölçüldüğü günümüzde paran yoksa âlim
olsan ne fayda. Gerçek bu. Bu gerçeği yansıyamayız. Hele gelir-gider dengesi,
giderler lehine bozulursa sen seyret gümbürtüyü! Aile birliğinin bozulmasından,
kadın cinayetlerine, intiharlar gibi ne çok olaylara neden olmakta ailenin borç
içinde yüzmesi… Onun için ne güzel sözler söylemiş atalarımız: “Ayağını yorganına
göre uzat. Sakla samanı gelir zamanı. Damlaya damlaya göl olur…”
Gelir-gider
dengesi denk ailelerden oluşan toplumlar günümüzün en dinamik toplumlarıdır.
Devletlerin durumu da tıpkı ailelerin durumu gibidir. Ülkelerin dış satım ile
dış alımı denk ise ne mutlu o ülkenin haline. Hele dış satım dış alımdan
fazlalık veriyorsa yer karasında düdüğü öter o ülke yöneticilerinin. Nerede
öter düdük dersek, hava da, kara da ve de uluslararası tüm arenalarda.
İpin
ucunu kaçırmamak önemi. Dengeleri tutturmak. Günümüzde II. Paylaşım savaşında
yenilen, yıkılan, deyim yerindeyse yerle bir olan Almanya, Japonya gibi ülkeler
çok çalışarak, birikimlerini yıkılan fabrikalarını yeniden kurmaya harcayarak
ayağı kalktılar. Bireyler ve devlet olarak tutuma önem vererek yeniden güçlü
ülkeler arasına girdiler.
Bizde
durum nasıl? İrdeleyelim. Dağları, ovaları, denizleri gölleri, yer üstü ve yer
altı kaynakları varsıl bir güzel ülkede yaşıyoruz. Güneşin yedi rengine denk
bölgemiz var. Güzelim ülkemizde onlarca hükümetin kuruluşuna tanık oldum. Gelen
hükümetler klasik bir söz ettiler “Enkaz devraldık!” deyip gidenleri
suçladılar. Giderken de borç bırakarak gittiler. Ne diyeyim yazılı ve sözlü
medyanın yalancısıyım. Günümüzde dış borcun korkutucu boyutlara ulaştığı
dillendiriliyor.
Böyle
olması normal (!) Tutum, tutumlu olmak anlayışı ailede başlar okullarda devam
eder. 1960’larda geçti ilkokul yıllarım. Hala anımsarım Nazilli Dokuma
Fabrikasından okulumuza örnek kumaşlar gönderilmişti. Öğretmenimiz göğsünü
gererek:
“Çocuklar
bu kumaşlar bizim ülkemizdeki fabrikalarda dokundu…” Diyerek ülkemizde yerli
sanayinin mesafe aldığını anlatırdı. Ayrıca “Yerli Malı Türk’üm Malı, her Türk
onu kullanmalı.” gibi slogan sözlerle yerli üretimin önemi nakşedilirdi çocuk
beyinlerimize. Yerli Malı kullanırsak ve tutulu olursak paramız birikir dışarı
gitmez ve bu paralarla ülkemizde yeni fabrikalar kurulur fikri aşılanırdı
bizlere okul yıllarında.
Daha
sonra Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası kutlanmamaya başladı
okullarımızda. Maalesef bu kez portakal-mandoline ve de annelerin özenle
hazırladığı börekler süsler oldu öğretmen masalarını Yerli Malı haftalarında.
Tutum sözü unutuldu giderayak. Öğrencilere birer top A4 kâğıdı aldırılmaya
başlandı 2000’li yıllarda.
Yıllarca,
Türkiye Dünya’da dışarıdan tarım ürünü almayan bir ülkedir diye dillendirildi.
Halkımız önceleri çoğunlukla köylerde oturur tüm ürünlerini tarlasında,
bağında, bostanında yetiştirirdi.
Maalesef
üretim toplumu olma özelliğimizi hızla kaybettik. Tüketim toplumu olduk.
Kentlere taşındık. Şehirli olduk. Yediden yetmişe hemen hemen her birimizde bir
akıllı telefon var. Kazandığımızdan fazla harcıyoruz bireyler olarak
çoğunlukla.
Bireyler hesapsız- kitapsız harcarken bizleri
yönetenler ve yönetmeye talip olanlar… Güzel Türkçemize saygımdan duyuru
tahtası diyeceğin o meşhur tahtalar akıl almaz boyutlarda büyük.
Siyasilerimizin resimleriyle bezeniyor her seçimde bu tahtalar. Sokaklara
asılan bayraklarla bir başka çılgınlık. Çok abartılı. Oysa seçimlerde yapılan
harcamalar makul ölçülerde tutulsa; seçim için harcanan paralar tasarruf edilip
bu paralar sanayiye, tarıma harcansa ne güzellikler yaşanır ülkemizde.
Dış
borçlar artmış bireyler ve yöneticilerimiz olarak bizle büyük gaflet içinde har
vurup harman savuruyoruz. “Ayranı yok içmeye atla gider çeşmeye.” Sözü bu güzel
topraklarda yaşayan bizlere hiç yakışmıyor. Lakin realite şu anda bu. Bilim de
kutsal dinimizde tutumlu olmayı salık veriyor toplum hayatının güzel olması
adına. Tercih bizim. “Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli.” Bu diyardan
başka gideceğimiz diyar olamayacağına göre deveyi gütmeyi becerir hale
geleceğiz. Akılla, bilimle, çok çalışarak…