Köylerimizde geçmiş yıllarda kadın-erkek
tartışmalarının birinci nedeni; erkeklerin sigara alışkanlığı olurdu. Kıt
kanaat geçinen köy kadını don lastiğine para bulamazken adamının dumana para
vermesini hiç hazmedemezdi! Cebinde parası
olsun olmasın adamlar ise düdüklerini çalmaya devam ederdi.
Yıllar
yıllar önce babamın yeni satın aldığı çayırımızı temizliyorduk. Bahar başları.
Çimenler henüz yeşeriyor. Büyüyen çimenler köyün kalabalık koyun sürülerine
hele de büyük baş hayvanlara yeterli gelmiyordu. Hava oldukça soğuk… Mürsel
Emmi önündeki birkaç sığırıyla yanımıza geldi. Mürsel Emmi, yarı saf bir
köylümüzdü. İlk sözü:
“Bacanak!
Duman var mı duman?” Eşiyle kaynanam aynı komşu köydendi. Bacanak demesinin bu
ilişkiye dayanıyor.
“Üzgünüm,
yok!” dedim. Mürsel Emminin damarlarındaki nikotin oranı düşmüş, güneşli havayı
puslu görüyor. Başladı küfür edebiyatının köyümüzdeki versiyonlarından örnekler
sunmaya:
“Koyun
sahiplerinin …na k..yem! Çayırları dittiriyorlar! Sığırlarıma ot kalmıyor!”
Bizim de o yıllarda hayli kalabalık koyunumuz var. Akıldan birazcık yavan bir
adamdı Mürsel emmi! Lafın nereye gideceğini belli ki hesap edememişti! Cevap
verdim:
“Ama
Mürsel emi, koyun sahipleri de sığır sahiplerine senin gibi küfrediyorlar. ‘Sığırlar
tırnaklarıyla çimenlerin kökünü zedeliyor, koyunlara bir şey kalmıyor’ diyorlar…”
Sözlerini bir çırpıda söyledim. Babam biraz yukarımızda tebessüm ederek
konuşmamıza kulak misafiri oluyordu. Mürsel eminin sözlerini iade etmiştim.
Kızacak bir durum yoktu. Tanıyorduk Mürsel Emmiyi, kalbinde kötülük yoktu.
Öğretmen
okulundayız. Sevdiğimiz Tarih öğretmenimiz hasta olmuştu. Arkadaşlar toplandık
Trabzon Numene Hasta hanesinde tedavi gören öğretmenimizi ziyarete gittik.
Coğrafya ve Din Bilgisi öğretmenimizde hasta öğretmenimizin yanındaydı.
Öğretmenimiz birazcık soğuk almış durumu iyiydi. Muhabbet başladı. Sigara
konusu gündeme… Coğrafya öğretmenimiz:
“Lisede
öğrenciydik. Bir arkadaşımızın ağzı pis pis kokardı! Belliydi sigara kullandığı.
Arkadaşımız durumu şöyle açıklardı”:
“Evimize
sık sık misafir gelir. Bana da sigara sunarlar. Kabul etmezsem ayıp oluyor.
Bunun için sigara kullanıyorum.” Öğretmenimiz biraz da kızarak:
“Ey
eşek oğlu eşek! Daha sen nesin ki, ayıp olmasın diye sana sunulan sigarayı
kabul ediyorsun! Diyemediğime hala üzülürüm!.”
Tütün
türkülerimizde, şiirlerimizde yerini almış; kültürümüzün bir parçası olmuştur.
İlk gençlik yıllarında esiri oluruz tütünün. Efkârlı zamanlarımızda biricik
dostumuz olur. Harputlu dostumuz sevgilisinin imansızlığını(!) sigaranın
yardımıyla haykırır; “Sigaramın dumanı/ Yoktur yârin imanı…/ Harput’tan aldım
bakır./ Yosmam gözlerin çakır. /O çakır gözlerine, /Kurban olsun bu fakir.”
Şiirimizin
asi çocuğu Orhan Veli Kanık aşkın bacayı sardığı güzel bir bahar akşamında
tütünle muhabbetini şiirine nasıl katıyor; “Beni bu güzel havalar mahvetti,
/Böyle havalarda istifa ettim, Evkaftaki memuriyetimden. /Tütüne böyle
havalarda alıştım. /Böyle havalarda âşık oldum.” Aşk bu adamı işinden eder,
tütüne alıştırır. Helede serde şairlik varsa.
Sigara
ve tütün daha nice şiir, türkü, öykü, roman ve filmlere konu oldu. Necati
Cumalı’nın Tütün Zamanı adlı bir romanı var. Romanın filmi de yapılmıştı Yılmaz
Güney, Cavidan Dora başrol oynamıştı. Sigara ile ilgili daha ne çok şiirleri,
türküler… Üzerine cilt cilt eserler var… Başka yönlerine geçelim sigaranın:
Tütünün
üç yaşamsal yararı vardır(!): Tütün kullanan yaşlanmaz, tütün kullananı köpek
ısırmaz ve tütün kullananın evine hırsız girmez… Peki, nasıl olur! Derseniz,
söyleyeyim. Tütün kullanan yaşlanmaz(!) erken ölür. Evine hırsız giremez.
Geceleyin sık sık öksürür eve yaklaşan hırsızlar, ev sahibi uyumamış diye
soygun yapmaktan feragat ederler. Ve tütün kullanan yaşlanmazsa bile erken
kuvvetten düşer. Yürürken baston kullanır. Kendisine saldıracak köpeklerden
elindeki bastonla korunur.
Sigara
kullananla kullanmayanın farkını sigara tiryakisi bir ağabeyimiz şöyle anlattı.
Kendisi yükseköğrenim görmüş bir ilahiyatçı… Öğretmen emeklisi. Baypas
operasyonu geçirmişti. Doktorlar tütünü yasaklama uyarısına hayli zaman boyun
eğmiş. Zamanla tiryakilik nüksetmiş. Ufak ufak dumanlıyor hala. Bir sohbetinde:
“Bir
şehirde cenazeyi götürüyorlarmış mezarlığa. Mevta sigara içen bir vatandaşmış.
Bu kafileden 15 dakika sonra yeni bir cenaze kafilesi gözükmüş. İkinci
kafiledeki mevta sigarayla hiç tanışmamış. İşte sigara içenle içmeyenin
arasında 15 dakikalık zaman farkı vardır.” diyerek bizi güldürmüştü.
Gelelim
yaşamın acı gerçeklerine. Günümüzde sigara içme oranı gün gün artmaktadır. Okul
çıkışlarında13-14 yaşlarında türbanlı-türbansız kız ve aynı yaşlarda
öğrencilerin sokağa ayak bastıklarında sigara yaktıklarını sürekli
gözlemleyebiliyorum üzülerek. Sigaraya erken başlamanın nedenleri üzerine
sayfalarca tezler yazılabilir.
Yadsınamaz
bir gerçek sigara topluma, bireye aşırı zarar veren bir madde. Belli yaştan
sonra ömrü çekilmez hale getiriyor. Alkol ve daha başka zararlı alışkanlıklara
başlamada kılavuz oluyor. Ve sigara 20’den fazla hastalığı tetiklediğini
söylüyor bilim insanları. Hele maddi yönü hesap edilecek gibi değil. Düz bir
hesapla günde 15 TL ödeyip sigara içen bir yurttaş aynı fiyattan alsa bile 20
yıl içinde 100 000TL’den fazla ödemesi gerekiyor. Bu meblağ anımsanacak bir
rakam değil.
Olay
ortada! Toplumumuzun içini kemiren tütün türevleri kullanma afetinin yıkıcı
sonuçları elle tutulur vaziyette gözlemleniyor. Bu afetten kurtuluşun tek
makbul çaresi var: Nitelikli eğitim… Son
20 yıl içinde 7 Milli Eğitim Bakanının değiştiği ve her yeni gelen bir bakanın
müfredat programı değiştirdiği eğitim-öğretim çalışmalarımızda nitelikli eğitimden
bahsetmek ne derece olası!!!