Düşlerin istilasındayım ve de
düşüşlerin…
İklimler zikrederken Rabbi ve ikilem
yüklü münafık gölgeler isyan ederken Rabbe ve işte düşe kalka doğan güneşin
sonlandığı karanlığın tecili….
Mahkûmiyeti bizlerin alabildiğine
ıssız ve vakur ve tutmadığımız yeminlerin de vebalidir çalan çanların ve kontak
kuramayan duyguların da ihlali.
Öznesi nesnesi kayıp artık gezegenin
ve düş ihlalleri haznesi geniş hazinesi kayıp peşine düşülesi güzelliklerin
solduğu ve karanlığa teslimiyeti.
Gün devindi madem geceye evrildik de
hayli zaman.
Zehrolan bir hayat ki bu…
Zikri fikri bir insanların azınlıkta
kaldığı…
Ve soğuk hastane koridorlarında
tepinen ayaklarım ruhun sarmalında bir izbede doğacakmışçasına güneş tehir ettiğim
haaytın ve süregelen acıların vardiyası…
Hak hukuk tanımazken insanlık ve de
ederi yok iken değerlerin ve işte olmazın oluru seyyah sözcüklerden ola ki bir
rahmet yağdırır Tanrı tepeme diye.
Geceler iliksiz.
Sözcükler rotasız.
Manen yitik insanlar meali sadece bir
et parçası.
Dikilesi şu iki yakası yüreğin ve de
şehrin şair ise kayıplarda ve her nasılsa ayıp addedilen umudun ve sevginin ve
iman gücünün hız kesmediği.
Dili damağı kurumuş cihanın ve ölüme
çeyrek kala…
Gün sayan iblisin inkârı mümkün değil
iken terk edilmişliğin.
Bir minval ki hayat zehir zıkkım oldu
yine yeniden madem ve matemle örülü duvarlar ve yırtık duvaklar aşkın ebabili
özleme kılıf biçen yalnızlığın değil yalıtanların ahkâm kestiği bir cendere ki
içine sıkıştığımız.
Benlik değil artık hayat.
Beylik cümlem de yok madem ve işte
yoksun kılındığım kadar kantarı kayıp bir düzenek ve başa sardığım hayatın
güncesi.
Güllük gülistanlık bilmişken yaşamı
zehir zemberek insanlar sayesinde.
Sevginin sevincin gölgesinde doğar mı
sahiden güneş yine ve sadece bir gün batmasaydı ya infilak etmeden yüreğim imha
silahlarından biri iken de sessizliğim.
Zaruri faturası yine bana kesildi
madem güncesi yırtık ömrün devraldığı hüzün müdür yoksa verdiğim sadakanın
karşılığı?
Mühimmat deposu alev aldı.
Münferit gölgeler bakaya kaldı.
Azığa aldığımdan sonra azıtanların da
peşinden koşacak halim yok madem.
Gönlün radarı.
Sevginin ihtimaller dâhilinde can
çekiştiği hele ki bir yerlerde beni bekleyen varsa eğer ki ve de bu insan,
benim annem iken…
Geç kalmışlığım mı yoksa acele
etmişliğim mi?
İması değil ifası hiç değil ihmali
sevginin itibar görmez iken insan iklimlerinde tecelli bulan bu yüzden
yazdıklarım zaruri bir tesellidir aklın ırmaklarında yıkanan ruhum değil ak
alnımdan da öte: annemin emzirdiği helal sütün üstüne yemin de ettim mi Allah katında…
Ve işte feveran eden sözcükler.
Fevri değilim asla.
Ferdi olduğum şu cihan yine mi pabuç
bırakmadı bana?
Elem ve evham ve El-Fatiha ne de olsa
aşkın rozeti yakamda Allah aşkı içimde ve emsalsiz bir hüzünle sekiyorum bir
günden bir de geceden erişebilmek adına huzura.
Ölümsüz mecalim de yok.
Ön sözüm hiç yok.
İlla ki öz veri ile sadaka dağıttığım
ve Allah rızası için yaşamanın bana sunduğu elbet zorluklar kat çıktığım
akabinde hidayetin basamaklarını adımlarken yongası ve hicreti asılı kaldığım
darağacında bulacağım belki de teselli.
Vakit kaldı mı sahiden?
Benim için değil de en sevdiğim insan
mıdır yolumu gözlediği kadar yolunu gözlediğim sabahın firarisi midir yoksa
sözcükler ve işte hüznüme şerh düşen anne dualarının akabinde benim anneme ettiğim
dualar İnşallah kabul görecek Allah katında.
İzafi bir yörünge ve eksen.
Endamlı bir yüksünlük ile insanlar
birbirinin kuyusunu kazarken kaza eseri yaşıyor olmanın da mealidir hali
hazırda sözcüklerle teselli bulduğum ve firari yüreğim de seyyahı madem bu
yolculuğun o halde yarınlara yürekten Allah kerim.
Bir izbe değil.
İzafi asla.
Aşkın emsalsiz dokunuşunu sunan
mademki evren o halde yola devam, sevgili annem.
Aklın yolu bir dualarda buluştuğum
nice insan ve illa ki güneş de doğacaktır hanemize, annem geç olmuş olsa bile
ne fark eder mademki son sözü kader söylemekte…