AT GÖZLÜĞÜ
Nereden
çıktı bu at gözlüğü ile bakma sözü? Ne anlama geliyor ve hangi sebepten dolayı
bu cümle kullanılıyor? Gerçekten at gözlüğü var mı? İfade edildiği gibi sadece
atlara takılan bir gözlük mü acaba? At gözlüğünü mecazi anlama çekmek mümkün
mü? Kimler at gözlüğü takar, kimler at gözlüğünü başkalarının gözlerine
takarlar? Amaçları nedir, gibi sıralı sorular sorulabilir.
At
gözlüğü ile bakmak deyimi gerçek olaylara dayanıyor. Şöyle ki; yarış atlarının
gözlerine sadece yarıştıkları piste odaklanmaları için üretilen bir gözlüktür.
At gözlüğü sayesinde atlar, sağa-sola bakamadığı için sadece yarışa ve yarış
pistine yoğunlaşır.
Olaylara
at gözlüğü ile bakmak ifadesi bir kişinin bir olaya tek bir açıdan baktığını,
ona etken olan diğer olayları veya faktörleri göremediğini veya görmek
istemediğini anlatmak için kullanılır. Bu cümleden devamla; bir kısım kurnaz
insanlar, kitleleri kendi amaçları etrafında toplayarak belirlediği hedeflere
varmak ister. Bu kurnazlar sınıfına şahsen ben birinci derecede siyasetçileri yakıştırıyorum.
Sonra tarikat liderleri, esnaflar ve zanaatkârlar gelir. Tabi tüm
siyasetçileri, tarikat şeyhlerini, esnafları ve zanaatkârları değil!
Bana
göre at gözlüğü, bir illüzyondur. Şöyle ki; bir ayakkabı mağazasına
gittiğimizde, bir ayakkabı almak isteriz ancak fiyatı düşündürmektedir. Mağaza
çalışanı, benzer bir ayakkabıyı beğendiğimiz ayakkabının yanına koyarak; “bu
ayakkabının sizin beğendiğiniz ayakkabıdan farkı yok, sadece marka farkı var.
Kalite yönünden aynıdır. İsterseniz size bunu önerebilirim” der. İşte orada müşterinin
gözüne bir at gözlüğü takılmıştır. Hâlbuki “aynı” denilen ayakkabının fiyatı
düşük olsa da kullanım süresi birkaç aylıktır. Sonra kaldır at. Bu illüzyon ile
esnaf, müşterisini aldatarak amacına ulaşmış olmaktadır. Ülkemizde bu tür sahtekârlık
çok yaygın bir hale gelmiştir.
Hepimiz
okuduk ve öğrendik ki; Hitler’in Dr. Paul Joseph Goebbels adında bir propaganda
bakanı vardı. 1941 yılından 1945 yılına kadar, Hitler’in zaferleri radyolarda
anlatılmıştı. İşte bu propaganda sayesinde Alman halkı, Berlin’in Sovyet ordusu
tarafından işgal edildiğinden haberi olmadı. Bu propaganda tekniği Alman
halkının gözüne takılan at gözlüğüydü! Tabi, Berlin düşünce Hitler intihar
etmekten başka çıkar yol bulamadı. Bu cümleden devamla; Türkiye’min muhteşem siyasetçileri,
Goebbels’in propaganda tekniklerini ustaca kullanarak Türk milletinin gözüne uygun
yeni at gözlüğü arayışını sürdürüyor.
Belagat
ustası siyasetçilerimiz, dikkat ediyoruz ki; kürsülere ve meydanlara çıktığında
coşkulu, vurgulu ve tempolu konuşurlar. Toplumun tüm kutsi değerlerini sözcüklerinin
arasına sıkıştırır ve bu değerler üzerinden halkı konsolide ederler.
Dinleyenler, kendilerinden geçercesine coşkuyla alkış-lar, tezahüratlarda
bulunurlar. Özellikle seçim dönemlerinde yine dini ve milli değerlere vurgu yaparak
yapamayacağı işlerin sözlerini vermişlerdi. İllizyona tutulan ya da at gözlüğü
gözüne takılan halk kitlesi, belagat ustalarını iktidara getirdiler ama hüsran
yaşadılar. Geçmişte, Türkiye’yi küçük Amerika yapacağını söyleyen, beş defa
iktidara gelip, altı defa giden siyasetçileri görmedik mi? Vatandaşları milyoner
yapacağını; her vatandaşa iki anahtar vereceğini, enflasyonu üç ayda düşüreceğini
söyleyen siyasetçiler gelip geçti Türk siyasi sahnesinden…
Her
söze inanan bir insan kitlesi inşa etmenin bir yolu; eğitimde kalitenin
düşürülmesidir. Siyasi erkler, kendi ideolojileriyle yönetilen bir Türkiye var
etmek için halkın cahil bırakılması gerektiğine inanırlar. Bu benim iddiam
değil; bizzat bugünkü hükümet bakanlarının söylediği bir sözdür! Halkı kendi
ideolojilerine ram etmek için her zaman ekmeğini yediği şu tılsımlı sözleri
dillerine pelesenk etmiştir: Kader, şükür, din, iman, bayrak, ezan, beka, vatan…
İşte bu tılsımlı sözleri duyan Türk milleti ister-istemez kendinden geçmekte,
bu belagat ustalarının her sözünü doğru kabul ettiği için farklı seslere
inanmaz. Halkın büyük çoğunluğunun bu noktaya
gelmesinin bir başka sebebi de liderine ve şeyhine ölümüne itaat etmektir.
Sorgulayamazsın! Fikir beyan edemezsin! İtiraz edemezsin! Lider ve şeyh
hazretleri ne yapıyorsa ve ne söylüyorsa mutlaka bildiği bir şey vardır! İşte
Cehalet dediğimiz bu sinsi zihniyet, iktidarı ele geçirdiğinde feraseti ortadan
kaldırır.
Feraset
sahibi insanlar, en güvendiği insan olsa bile bir an durup düşünür. Olaylar
üzerinden bir sebep-sonuç zinciri kurarak olayları anlar ve gerekenleri yapar.
Fakat idrak kanalları tıkanan insanlar, yıllar boyu aynı sihirli sözleri
duyduğu, her türlü palavraya doyduğu halde “bu ne iş! Her şey yolundaysa ben neden
halen perişanlık zilletinden kurtulamıyorum. Beyler, saraylarında anzer balı,
manda yoğurdu ile beslenirken, ben onları oylarımda o makamlara layık görmüşüm
ama onların beni layık gördüğü bu durumu kabullenemem…” diyemiyor.
Yüce
Allah, pek çok ayetinde insanların akıllarını kullanmalarını ister. Aklını
kullanmayanların başlarına bela yağdıracağını en muhkem haliyle bildirmiştir.
Bugün itibariyle İslam dünyasına baktığımızda Müslümanların başlarından bela-musibet
ve savaş hiç eksik olmuyor. Buradan da anlıyoruz ki, Müslümanlar akıllarını
yeterince kullanmıyor ve başlarından bela ve savaş eksik olmuyor. İslam
dünyasında birlik yok! Dirlik yok ve kardeş kardeşin mezarını kazıyor hem de Siyonizm
ile kol kola girerek!
Dinimiz
aydınlanma dinidir. Hırsızlığa, insan öldürmeye, hileye, kamu malına el
uzatmaya, iftiraya, fitne-fesat yaymaya, ölümüne sadakate ve sahtekârlığa asla
müsaade etmez. Öyleyse, söylenen sihirli her sözün ve iyilik ambalajına
sarılmış davranışların aslında birer at gözlüğü olabileceğini düşünürek
analitik bir yaklaşımla hak ile batılı, kalleş ile yiğitliği, dost ile düşmanı,
haram ile helali birbirinden ayırt ederek hayatımızı yeniden kurmalıyız. Palavraya
değil, hakikatlere yönelelim…