İLAHİ EĞİTİM
PROGRAMI
Eğitim
konusunu bilimsel olarak açmaya çalışalım:
Birinin
akla uygun, fiziksel ve moral gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış
yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak önceden tespit edilmiş amaçlara göre
onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak, terbiye etmektir.
Eğitimi
iki kategoriye ayırarak anlamak daha doğru bir yol olur. Bu eğitimlerden ilkine
formal, diğerine informal eğitim denilmektedir. Formal eğitim; planlı ve
sistematik bir şekilde gerçekleşir. İnformal eğitim ise; plansız ve daha
doğaçlama bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Akli
eğitim; bizi neyin iyi ve doğru, neyin yanlış ve kötü olduğu bilgisine
ulaştırır. Akıl yürütme, bir konuda yeterli düzeyde kanıt ve bilgi sahibi
olduktan sonra bütün etmenleri dikkate alarak düşünüp bir sonuca ulaşma
sürecidir. Bu süreç içerisinde bedeni melekeler de gelişir. Yani el becerisi
dediğimiz melekeler de gelişir. Akli ve bedeni melekeleri gelişen insanoğlu,
ilkel dönemlerde doğal olaylarla baş etmenin yollarını bulmuştur.
İnsanlar
meraklı canlılardır. Bu nedenle gördüğünü anlamak için düşünür, dokunur ve
tadına bakar. Gördüğü nesne hakkında bir bilgi sahibi olur. Gördüğü nesneden
ne yapılacağına kanaat getirir ve harekete geçer. Bu evre insanoğlunun ilk
eğitim aşamasıdır.
İlahi Eğitim Programını daha etraflıca anlayabilmemiz için insanlığın ilk dönemlerine bir yolculuk yaparak doğa ile imtihanını kısaca görmemiz gerekiyor:
Doğal olayların tamamı, ezelden Yüce Allah'ın programıdır. Dünyamızda dağların, ovaların, nehirlerin ve yatak-larının, kayalıkların, mağaraların, denizlerin oluşması doğal olayların birer sonucudur.
İlk dönem insanları, dünya sahnesinde bu doğal olaylarla sıklıkla karşılaşmıştır. Şaşkınlık yaşamaları doğaldı. Uzun yıllar süren deneyimleme ve düşünme sonucunda depremlerden korunmak için mağaraları sığınak edin-diler. Zira mağaraların depremlerden etkilenmediğini görüyorlardı. Sel baskınlarına karşı setler kurmayı düşün-düler. Dere yataklarına konaklar yapmadılar. Fırtınanın kopacağını da havanın kararmasından, rüzgârların esmesinden anlıyorlardı ve kendilerini koruyabiliyorlardı. Özellikle denizciler, fırtınalı havalarda gemilerinin ala-bora olacağını öğrenmişlerdi. O dönemin denizcileri, henüz pusula olmadığından Kuzey Yıldızı’nı pusula olarak kullandılar. Çünkü Kuzey Yıldızı, daima Kuzeyi gösteriyordu.
İnsanoğlu, kuraklık tehlikesi de yaşamıştır. Kurak günlerini atlatabilmek için büyük ambarlar yapmıştır. Su ihti-yaçlarını karşılamak için barajlar inşa etmiştir. Tarım alanlarını sulamak için sulama kanalları açmıştır. Fil, mamut ve manda gibi cüsseli ve güçlü hayvanları ıslah edip, yük hayvanı olarak kullandılar. İnsanoğlunun doğa ile eğitimine informal eğitim dememiz sanırım yerinde olur.
Bu süreç içerisinde
insanların bazı icatları:
a-)
Tekerleğin, M.Ö. 3500-3000 yılında icat edildiği tahmin edilmektedir.
b-)
Ateş ilk insanlardan olan Homoelektusların 1.7 milyon yıl öncesi ateş
yakmayı tesadüfen bulunduğuna dair ipuçları bulunmaktadır. Ancak ateşin kontrollü
olarak yakılmaya başlaması milattan
400000
yıl öncesini işaret eder. İnsanların yaygın olarak ateşin kontrol altına
alınması 125.000 yıl öncesidir. Ateşi bulan insanoğlu ateşte et pişirmeyi,
demiri ateşle ısıtıp çeşitli araç-gereç yapmayı başardı.
c-) Dünyada ilk eğitim sistemi MÖ. 3200 yılında tüm insan toplulukları içinde yazıyı ilk geliştiren toplumunSü-merler olduğu biliniyor. Sümerlerden başlayan eğitim sistemi gelişerek 18. Yüzyılda Avrupa’da “aydınlanma” dönemi dediğimiz günlere kadar ulaşmıştır.
d-)
Manyetik pusula ilk olarak Çin'in Han Hanedanlığı döneminde MÖ 206'dan beri
kehanet için bir aygıt olarak icat edildi ve daha sonra 11. yüzyılda Song
Hanedanı tarafından seyir için benim-sendi. Fransa'da pusuladan ilk olarak
1200'de söz edilmeye başlandı. Bunu, 1207'de İngiltere ve 1213'te İzlanda
izledi.
e-)
Dünyadaki ilk barajın MÖ 4000'li yıllarda Mısır'da Nil Nehri üzerinde
yapıldığı değerlendiriliyor. 12 metre yüksüklik, 110 m uzunluğa sahip barajdan
içme ve sulama suyu temin ediliyordu. MÖ 2950-2750 arasında Nil Üzerinde
Sadd-el Kafara barajı yapılmıştır.
f-)
Louis Pasteur; 1885 yılında kuduz aşısını bulan Fransız mikrobiyolog ve
kimyagerdir.
Bu süreç, günümüzden 65 milyon yıl önce Palesosen döneminden başlayıp günümüze kadar gelişerek bugün-kü duruma gelmiştir.
Bu
kadar bilimsel araştırmaları yeterli görüp, konuya girmek istiyorum.
Yüce
Allah, doğal olayları yaratmasaydı, gezegenimiz bugünkü durumuna gelmeyecekti.
Her şey hazır halde insanlara ve bin bir türlü canlıya sunulsaydı, insanların
akli ve bedeni güce ihtiyacı olmayacaktı. Keşifler, icatlar da olmayacaktı.
İnsanoğlu ilkel/bakir bir hayatı yaşamaya mahkûm olacaktı.
İnformal
eğitimini tamamlayan insanlar, modern çağa ulaşınca formal eğitime geçtiler ve
bugünkü bilim ve teknolojinin temellerini attılar. Bu asırda insanoğlu
bilimin, teknolojinin ve tıbbın sınırlarını zorluyorlar; yeni buluşlara imza
atıyorlar.
Sakat doğumların da yüce Allah’ın bir ilahi muradı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Yüce Allah, insanlara sürekli aklını kullanmasını, düşünmesini ve ilim yapmasını emrediyor. Yüce Allah’ın ilahi muradı bu olunca, sakat doğumlar üzerinde de tıp bilimi yeni bir çığır açmış durumdadır. Çirkin bir insan estetik ameliyatla burnunu, kulağını düzelterek, insanların garip bakışlarından ve alaycı tavırlarından kurtulmuş oluyor. İş kazası sonucun-da elini ya da kolunu kaybeden bir işçi sinirlere bağlı olarak hareket edebilen kol ve bacak ile normal hayatını sürdürebiliyor. Batılı bilim insanları bu buluşları Allah’ın muradını gerçekleştirmek için yaptığını düşünmüyorum. Onlar, bilim yapıyor ve yaptıkları bilim de Allah’ın muradının hayata geçmesine vesile olurken; günümüzün bir takım kendine şeyh-evliya diyen veya dedirten tarikat liderlerine göre insanların estetik ameliyat olmasını zinhar günah görüyorlar. Yani Yüce Allah, bir insanı nasıl yarattıysa o şekilde yaşamalıdır. Allah’ın yaratış kanu-nuna karşı gelinmez!
Sözün özü; Yüce Allah, doğal olaylarını dünyamızı şekillendirecek programlarla donattı. İnsanları da doğa olay-larıyla baş başa bıraktı. Akıl yoluyla doğal olaylarla baş edip, kendilerine yaşanabilir bir düzen kurmasını istedi. Bu süreç içinde insanoğlunun akli ve bedeni melekeleri gelişti. Yüce Allah’ın bu eğitim programının İlahi Eğitim Programı olduğunu düşünüyorum.
Bugün itibariyle insanoğlu, geliştirdiği akli ve bedeni melekeleriyle bilimin, tıbbın, teknolojinin sınırlarını zorlaya-cak duruma erişti. Gelecekte insanoğlu daha başka bilimsel gelişmelere de imza atacaktır. Umarım insanoğlu, Allah’ın verdiği akıl ve ilim ile insanlığın felaketine sebep olacak icatlardan bir an evvel vazgeçerler.