CİNNET
KAPISI
Konumuza iki
değerli sözle başlamak istiyorum:
Fatih Sultan
Mehmet Han diyor ki; “Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde,
millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün
gün devlet ölür.”
Albert Camus
diyor ki; “bir ülkenin nasıl yönetildiğini anlamak isterseniz eğer, o ülkede
insanların nasıl öldüğüne bakın” Bu sözlerin geçerli akça olduğunu Ortadoğu
coğrafyalarına, gelişmiş ülkelere ve ülkemize bakmamız yeterli olacaktır.
Geri kalmış
ülkelere genel olarak baktığımızda bazı hususlar göze çarpmaktadır.
a-) Savaşlar-Açlık-yoksulluk,
b-)
Eğitimsizliğin getirdiği gerileme,
c-) Despotik
yönetimler,
d-) Sağlık
hizmetlerinin yetersizliği,
e-) Adalet
sisteminin olmaması,
Geri kalmış
ülkelerde insanlar yeterli beslenemediği için hastalanmakta; tedavi imkanı
kısıtlı olduğu için ölmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı raporlara
bakıldığında durumun çok vahim olduğu anlaşılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü,
zaman zaman açlığın-yoksulluğun kol gezdiği ülkeler ve savaş yaşayan ülkelerdeki
mağdur insanlar için tüm dünya ülkelerine yardım çağrıları yapmaktadır; ancak
günümüz insanlığının üzerine sanki “ölü” toprağı serpilmiş gibi bu çağrılara
kulaklarını tıkamaktadırlar. Bazı zamanlar, Kızıl Haç ve Türk Kızılay'ının aç
ve yaralı insanlar için yiyecek-içecek ve tıbbi malzeme gönderdiği
görülmektedir. Bu durum “dökme suyla değirmen döndürmek” gibi bir şeydir.
Ortadoğu
ülkelerinin genel durumu aynıdır. Krallık, şeyhlik ve emirlik rejimiyle
yönetilmektedir. Yönetim, babadan oğula geçmektedir ve geniş halk kitlesinin
eli-kolu bağlandığından gelen gideni aratsa da kaderine rıza göstermektedir. Bu
ülkeler, genellikle dini yasalarla yönetilmektedir. Her muktedir, geçmişin
rejimini asla değiştirmeyi düşünmez. Çünkü kendisinin o rejime ihtiyacı vardır.
Tek amacı koltukta oturmak, geniş halk yığınlarını şeriat kanunlarıyla terbiye
etmektir. Bu kukla asilzadeler, devleti kendi mülkü gibi gördüklerinden;
devletin tüm gelirlerini saraylarına aktarmak-ta, kendilerine ayırdıkları “aslan”
payını da İsveç bankalarına havale etmektedirler. Yani devletini soyup, soğana
çeviren bir yönetim anlayışı. Bu zehirli zihniyet, halkını tatmin etmek için
devlet gelerinden “koklamalık” pay vermektedir. Şeriat yasalarıyla yönetilen
bu ülkelerde adalet çarkı hiçbir zaman kendilerini sorgulayamaz. Hiçbir kişi
yönetim hakkında olumsuz tek bir cümle söyleyemez. Söyleyenin başında şeriat
kılıcı sallanır, kelle düşer! Böyle ülkelerde bilim ve insanlık adına herhangi
bir gelişme beklenebilir mi? Bu kafalar daima batıya bağlıdır. Petrol ve doğalgaz
rezervleri batılı iş adamlarına tahsislidir. Aslan payını onlar, krallar ve
şeyler almaktadır. Bu zihniyetten eğitim çıkmaz. Bilim ve bilim insanı çıkmaz,
çıkamaz. Kadınlar, kızlar eğitim alamazlar.
Kadınlar bilim insan olamaz; zinhar günahtır! Çünkü kadınlar, şeriat
yasalarına göre evinde oturmalı, çocuk doğurmalı, erkeğinin kölesi olmalıdır! Kadınlar
asla yönetimde yer alamaz, sporcu olamaz! Bu kafalar kendilerini o koltuğa oturtan
Batılı ağabeylerinin emirlerini aynen uygularlar. Hatta “Müslümanlar birbirinin din
kardeşidir” temel ilkesini bile koltuğu için ayaklar altına alıp, kardeş
bildiği ülkeye “cihat” gömleği giydirerek savaş ilan edebilir. Çoklu organ
yetmezliği yaşayan bu şeriatçı ülkelerde insanlar, çığlıklarını yutmak,
gözyaşlarını yüreklerine akıtmak zorundadır. İnsanlık buralarda can çekişiyor!
Lider ülke
konumunda bulunan ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, Çin gibi ülkeler, bu tür çağrılara “dostlar alışverişte görsün” anlamında
yardımlarda bulunmaktadır. Oysa bu ülkeler, nükleer silahlara devasa bütçeler
ayırmakta, dünyayı paylaşmanın hesabını yapmaktadır. Bu gelişmiş ülkelerde
açlıktan, uyuşturucu bağımlılığından ve mutsuzluk sendromu sebebiyle çok sayıda
insan ölmekte ya da intihar etmektedir. Bu ülkelerde de sanıldığı gibi insanlar
güllük-gülistanlık içinde yaşamıyorlar fakat genel olarak insanların mutlu
olduğu bilinmektedir. İskandinav ülkeleri, Almanya, Fransa ve İngiltere örnek
olarak gösterilebilir. Bu sebepten dolayıdır ki, Ortadoğu ülkelerinden ve
ülkemizden pek çok gencimizin bu ülkelere gitmek için başvurularda bulunduğu da
yadsınamaz bir gerçektir. Bu durum ülkemiz için korkunç bir tablodur; adı beyin
göçüdür!
a-) Türkiye’de
antidepresan hap kullanımı:
Sağlık
Bakanlığı'nın 2021 yılında yayımladığı 'Sağlık İstatistikleri Yıllığı'na göre,
Türkiye'de antidepresan kullanımı 2010'da yüzde 33 iken, 2021'de yüzde 53'e
ulaştı. Bu sayı 2024 yılına girdiğimiz bu günlerde yüzde 60'lara yaklaşmış
durumda. Bu demek oluyor ki her yüz kişiden 60'ı antidepresan kullanıyor.
b-) Türkiye’de
kadın cinayetleri:
2023 Yıllık
Veri Raporu. 2023 Yılında Erkekler Tarafından 315 Kadın Öldürüldü, 248
Kadın Şüpheli Şekilde Ölü Bulundu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu
olarak 2008 yılından itibaren kadın cinayeti verisini kayıt altına alıyoruz.
c-) Türkiye’de
intihar vakıaları:
TÜİK'in web
sitesinde yayınlanan verilerden derlenen 2015-2019 yılları arasında cinsiyete
göre toplam intihar vakaları yukarıdaki tablo ve grafikte gösterilmektedir.
Türkiye'de 2015-2019 yılları arasında 12.384'ü Erkek, 3971'i Kadın olmak üzere
toplamda 16.355 intihar vakıası gerçekleşmiştir.
d-) Türkiye’de
açlık oranı:
Yetişkin
erkek için 2.800, kadın için 2.200, genç için 3.000 ve çocuk için de 1.600
kalori esas alınarak yapılan hesaplamaya göre Mayıs ayında açlık sınırı yetişkin
erkek için 5 bin 818 lira, yetişkin kadın için 4 bin 567 lira, çocuk için 3 bin
316 lira ve genç için de 6 bin 225 lira
e-) Enflasyon:
Bu konuda
TÜİK'in hesaplama yöntemine alternatif olarak Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG)
adlı bir çalışma grubu oluşturulmuş olup TÜİK ile eş anlı olarak enflasyon
hesaplaması yapmaktadır. Ekim 2022 itibariye son açıklanan verilere göre TÜİK
enflasyonu % 83,45 iken ENAG enflasyonu % 186,27'dir.
f-) Üniversiteyi
bırakanlar
Üniversiteden
ayrılan öğrenci sayısı (mezunlar hariç) 2015'te 98 bin öğrenci üniversiteden
ayrılırken bu sayı 2017'de 150 bine yükseldi. 2018 yılından bu yana ise 300
binin üzerinde seyrediyor. 2019 yılında ise üniversiteden ayrılanların
sayısı 538 bine kadar çıktı. Son olarak 2022'de bu sayı 390 bin oldu.
g-) Sosyal yardım
alanlar:
Salgın
özelindeki yardımlar hariç tutulduğunda da bu dönemde artış devam etti. 2021
yılında bu sayı 4,33 milyon haneye yükseldi. 2022 yılında 4,42 milyon hane
sosyal yardımlardan faydalanırken 2023 yılında bu sayı neredeyse 5 milyona
ulaştı (4.99 milyon)
h-) Suç oranları:
Türkiye'de
asayiş suçlarının çoğunluğunu (%55) mala karşı suçlar oluşturmaktadır. Mala
karşı suçlar içinde hırsızlık suçları %81,1 gibi yüksek bir orandadır. Daha
sonra dolandırıcılık ve mala zarar vermek ve benzeri suçlar (%10.7), gasp/yağma
(%2.3), yangın (%1.9) suçları gelmektedir.
I-) Türkiye’de
işsizlik oranı:
TÜİK'e göre
pandemi öncesinde, 2019 Temmuz'da yüzde 13,9 olan dar tanımlı işsizlik Temmuz
2024'te yüzde 8,8 olarak gerçekleşti. Ancak aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik
oranı ise yüzde 19,3'ten yüzde 26,5'e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı
işsiz sayısı 1 milyon 977 bin artarak 8,7 milyondan 10,7 milyona yükseldi
j-) Göç eden
sayısı:
Türkiye'den
yurt dışına 714 bin 579 kişi göç etti Türkiye’den yurt dışına göç
eden kişi sayısı 2023 yılında bir önceki yıla göre %53 artarak 714 bin 579
oldu. Göç eden nüfusun %55,2'sini erkekler, %44,8'ini ise kadınlar oluşturdu.
k-) Türkiye’de
kayıp çocuklar:
TÜİK
verilerine göre, Türkiye'de son 9 yılda kaybolan çocuk sayısı toplam 104
bin 531'dir. TÜİK, 2014'te 17 bin çocuğun kaybolduğunu bu rakamın ise son 9 yıl
içindeki en yüksek rakam olduğunu bildirdi. Yılda ortalama 10 bin, günde ise 32
çocuk kaybolmaktadır” açıklamasında bulunmuştu.
l-) Türkiye’de
öldürülen çocuklar:
Rabia Naz
Vatan başta olmak üzere benzer çocuk ölümlerini araştırmak için kurulan Meclis Komisyonu’nun
raporunda, 2019 yılına ilişkin çarpıcı veriler yer aldı. Rapora göre son beş
yılda yaşamını yitiren toplam çocuk sayısı 11 bin 972 oldu. 2019 yılında ölen 2
bin 440 çocuğun bin 462’sinin ölümü ilk belirlemelere göre ‘şüpheli ölüm’
olarak kayıtlara geçti.
Sonuç:
Ülkemizin içinde
bulunduğu bu olumsuzluklar sonucunda, insanlarımız sudan sebeplerle birbirine
saldırmakta, çıkan kavgalarda insanlar hayatını kaybetmektedir. Günümüz Türkiye’sinin
konuşma dili artık “şiddet” olmuştur. Sorunlarımızı adalet önünde değil; mafyalarla,
kavgalarla, tehdit ve şantajlarla çözüyoruz artık. Müjdeler olsun Türkiye’m!