Daha geçen gün, 18 Aralık 2020 günkü gazetelerimizde
şöyle bir haber vardı: Alman Devlet Televizyonu ZDF’nin Info kanalında üç gün
önce, “Baskı, Terörizm ve İhanet Altında Kürtler” başlıklı bir belgesel
yayınlandı.
Ve
haberde, kapısında Alman bayrağı olan bir merkezde terörist kostümü giysili
Kürt ve Ezidi çocuklara Kürtçe eğitim veriliyor. Türkiye bağımsız Kürtleri
devletini engelleyen bir ülke olarak gösterildi. Programa çıkarılan PKK ve
yandaşları kuruluşları destekleyen Avrupa’da yaşayan kişiler konuşturuldu. Ve
de Rize’nin altından başlayıp bir yandan Basra, diğer yandan Hatay’a kadar
sözde “Kürt bölgesi “olarak gösterilen bir de harita gösterildi diye haber
devam ediyordu. Aynı haberi iki gazeteden okudum. Üzüldüm.
Haberi
birlikte irdeleyelim. Önce Almanya tarafına bakalım. Almanya, birliğini diğer
sömürgeci batı ülkelerine göre biraz daha geç kurmuş bir kuzey Avrupa ülkesi…
Buna karşın Rönesans ve Reform hareketlerinin kazanımlarını içselleştirerek ve
bilimin en son verilerini kullanarak kısa sürede dev bir ülke sanayi ülkesi
olarak ortaya çıkmış bir dünya devi...
Eğitim-öğretim
sisteminden, kültür, sanat, spor… benzeri alanlardaki başarılı uygulamalarıyla
çağdaşlarının gıpta ile hayran ve şaşkınlıkla izlediği bir ülkedir Almanya. Bu
ülkede bir değirmencinin, zorla değirmeninin bulunduğu toprağı krallığına
güvenerek almak isteyen ve değirmenciye krallığını öne sürerek çıkışınca,
değirmenci, Prusya Kralı Friedrick’e:
“Berlin’de
hâkimler var, ben onlara güveniyorum. Der.
Kral, bu sözün üzerine,
“Hiçbir
güç, hiçbir iktidar, kral dahi olsa adaletten üstün değildir.” Diyerek
değirmenciye hak verir…
İşte
adaleti böyle uyguladığı için güçlenen Almanya, ürettikleri malları satacak
Pazar bulmak için I. Paylaşım Savaşı’na girdi. Kaybetti savaşı. Kısa sürede
toparlanıp 1930’ların sonlarında dünyanın en korkulan süper gücü oldular.
Hitler’in kontrol edilemeyen akıl almaz hırsıyla II. Paylaşım Savaşını başlattılar.
Kara Avrupa’sını işgal edildi. Neyse ki kaybettiler savaşı. Savaş sonunda bütün
Almanya, Sovyet ve ABD, İngiltere Ordularıyla işgale uğradı. Alman kentleri yerle bir edildi. Ülke ikiye
bölündü.
Yıkılan
kentler yeniden kuruldu savaş sonunda. Disiplinli Alman Ulusu çalışkanlığıyla,
bilimin rehberliğinde yeniden ayağa kalktı. Kısa sürede yıkılan, yağmalanan
fabrikalar faaliyete geçirildi. Bu gün Almanya Dünya’nın en büyük 3. Ekonomisi
durumundadır.
Almanya
demek öncelikle disiplin, akort çalışma, üretme demek. O ülkede gözlemledim,
her yapılan çalışma aklın, bilimin ne emrediyorsa ona göre planlanıp yapılıyor.
Ürettikleri malların tutulması için şunu diyorlar ürettiğimiz mallar Alman
Ulusunun namusudur.
Bilindiği
gibi Osmanlı Devleti, iktidardaki İttihat ve Terakki’nin basiretsiz yönetiminde
I. Paylaşım Savaşı’na tabir uygunsa yetesiye beklemeden balıklama atlar.
Önemlidir, yıllarca ekonomimize pranga olan Kapitülasyonları kaldırdığını ilan
eder Osmanlı devleti. İlginçtir müttefikimiz Almanya buna karşı çıkar.
Almanya
da emperyalist bir güçtür. Bize olan ilgisi karakaş, kara gözümüz için değildir
elbet. Ortadoğu ve topraklarımızdaki zenginliklerde gözü vardır. Öğretmen
olarak çalışmışlığım vardır bu ülkede. İlk gittiğimde şöyle bir intiba vardı
bende. Biz birinci büyük savaşta birlikte savaştık. Almanlar bizi diğer ülke
halklarından daha çok sever. Kazın ayağının öyle olmadığını yaşayarak
gözlemledim. Koşullar gereği bizimle müttefik olmuşlar. İnsan gücü gereksinimi
için bizden işçi almışlar. Koşullar değişti ortaklık bitti. Herkes kendi yoluna
ve kendi halkının çıkarına ne gerekiyorsa gerçekçi olarak onu yapıyor. Haklı olarak.
1917’lerde Berlin’de Türk kongresi toplayan
Almanya şimdi de PKK’ya her türlü desteği veriyor. Kürt kardeşlerimizin şunu
anlaması gerekir diye düşünüyorum. Osmanlı’ya müttefik olan Almanya Türklerin
karakaş kara gözlerine hayran olmadığı gibi şimdi de Kürtlerin karakaş ve kara
gözleri için PKK’ya destek vermiyor. GAP’ın
faaliyetiyle daha da güçlenecek bir Türkiye istemiyorlar. Ve bölgenin zengin Petrolarından pay almak… Bu
amaçları için de kendilerinin güdümünde kukla bir Kürt devleti kurdurmaya
çalışma çabası içindeler…
Peki,
biz ne yaptık? Girdiğimiz I. Paylaşım Savaşından büyük yaralar alarak yenik
çıktık. 600 yıllık devletimiz dağıldı. Ülkemiz yer yer işgale uğradı. Bir büyük
kahraman çıktı ortaya. Yıkılan bir imparatorluğun külleri üzerinden yeni bir
devlet kurdu.
Hızla
cehaletin üzerine gitti. En büyük düşman cehalettir bilinciyle ulusumuzu
yeniden ayağa kaldırmak için devrimler yaparak büyük ve hızlı kalkınma
başlattı. Amaç tarımı ile sanayisi ile eğitim sistemiyle, dili ile tam bir
bağımsız Türkiye yaratmaktı. Baş döndürücü gelişmeler sağlandı. Dışarıdan un
ithal eden ülke uçak yapan bir dünyanın birkaç ülkesinden biri oldu.
Ve II.
Paylaşım Savaşı sonunda Atatürk’ün izlediği Tam Bağımsız Türkiye politikası
terk edilerek NATO’ya girdik. Bu ittifak önceleri bedava, hibe silahlar verdi.
Savunmamızı üstlendi. Başta uçak fabrikamız kapatıldı. Yıllarca batının ileri
karakolu görevi yaptık. Ağır sanayimizi kuramadık. Ülkeyi küçük Amerika yapma
sevdasına düştük. Okullar kapattık. Cumhuriyetin kuruluş ayarlarını ve çağdaş
uygarlık düzeyine yükselme hedefini amaçlayan Atatürk devrimlerini törpüledik. Ekonomimiz
dışa bağımlı hale getirdik geçen yıllar içinde.
Peki,
Almanya ne yaptı NATO içinde? Ne yaptığı belli! Dünyanın en büyük silah imal
edip, ihraç eden bir ülke oldu. Sanayi ürünlerinin marka değeri çok yüksek. Ve Almanya
günümüzün Avrupa’nın en güçlü ülkesi durumunda. Bize verdiği silah ve silah
yedek parçaları kullanmamız konusunda her türlü zorluğu çıkarıyor.
Oysa
aynı ittifakta, NATO üyesiyiz. NATO toplantılarında ABD subayları
askerlerimizin önüne PKK’yı mutlu edecek haritalar koyuyorlar tıpkı Almanların
yaptığı gibi.
Oturup
ağlayacak değiliz. Türk Halkı, Dünya’da ilk emperyalist güçlere karşı Ulusal
Kurtuluş Savaşını zaferle sonuçlandıran özgürlüğüne düşkün bir halktır. Yeter ki,
ülkede birlik beraberlik sağlansın. Seçim iltifatları bir tarafı diğer taraf
için törelerimize yakışmayan sözlerle itham etmesin. Başta eğitim-öğretim
sistemimiz olmak üzere, hukuk ve diğer alanlarda çağdaş normlara göre
sistemimiz yeniden reforma edilsin.
İnanıyorum
ki, demokrasiyi güçlendirirsek güçlü ülke olmamamız için hiçbir neden kalmaz. İşte
o zaman ne ABD, ne Almanya, AB, ülkemize düşman olan terörist akımlara destek
verme cesaretini gösteremez.