Devletlerin en önemli zenginlik kaynağının bilimsel
eğitim-öğretim çalışmalarıyla yetiştirilmiş nitelikli insan gücü oldu olduğu
gerçeği yadsınamaz. Hemen bir örnek vermek gerekirse bu konuda, İsrail Arap
çatışmalarını anımsayabiliriz.
Birkaç milyonluk, daha dün kurulmuş İsrail,
nüfusları 100 milyonlarla ifade edilen Arapları girdikleri her savaşta hallaç
pamuğu gibi savurdular. Beğenelim beğenmeyelim bugün İsrail Devleti teknolojik
üstünlüğüyle dünyanın sayılı gücü durumunda…
Çağımızda
özgürlükçü demokrasiyle yönetilen ülkeler ki, kıta Avrupa’sının kuzeyde
Finlandiya, Norveç, İsveç; güneyde İtalya, İspanya ve Büyük Britanya… Demokrasiyi
içselleştirmiş ülkeler kategorisinde sayılıyor. Sadece bunlar mı? Kanada,
Japonya, Avusturalya, Filipinler, nihayet ABD’de daha nice ülkeler özgürlükçü
demokrasiyle idare edilmekteler.
Nedir
bu ülkelerin durumları? Bir kere kişi başına düşen ulusal gelir yılda, 20-30
hatta 40 bin doları zorluyor bu devletlerin halkları için. Ulusal gelirden yetesiye
pay alan bu ülkelerin yurttaşları en az iki senede bir tatillerinde yurt dışına
çıkıp farklı kültürleri tanıma olanağı yakalıyor. Kişi başına basılan ve okunan
kitap sayıları halkımızla karşılaştırılamayacak kadar çok…
Çağımızda
tartışmasız en iyi yönetim biçimi olarak kabul edilen demokrasi; ilahı
kaynaklardan verilmedi bu ülkelere.
Demokrasi, yıllarca çabalar sonucu, bedeller ödenerek kazanıldı. Halklar,
aydınlanarak yurttaşlık bilinci kazanıp demokrasi çınarını büyüttüler. Demokrasi; demokrasi kültürünü benimseyip
içselleştiren halkların rejiminin adıdır.
Devletlerin,
kalkınma, refah düzeylerini yükseltmek için yönettikleri yurttaşların nitelikli
eğitim-öğretim olanakları sağlamak adına gerekli tüm olanakları sağlama çabası
içinde oluyor. Hem kalkınmak, hem de özgürlükçü demokrasi için yurttaşların
bilimsel yöntemlerle yetiştirilmesi gerekiyor.
Yurttaş
olma bilincine erişen bireyler yurttaş olma sorumluk ve görevlerinin bilincine
kavuşuyor. Yurttaş olma bilincine kavuşan birey demokrasinin olmazsa olmazı
seçimlerde özgür iradesi ile oy kullanıp beğenmediği beğendiği partiyi iktidara
getirip ya da yine kendi oyu ile iktidarı değiştirebiliyor. Bu bağlamda
demagojiye, hayalî proje vaat edenlere kanmıyor. Sosyal devletin kendisine
sağladığı güvencelerle yarınına güvenle bakabiliyor.
Evet,
kalkınma için, bilinçli, üretken kuşaklar yetiştirmenin yolu nitelikli
eğitimden geçiyor. Dünyanın kalkınmış, sorunlarını büyük ölçüde çözmüş ülkeler
eğitim öğretime büyük bütçeler ayırıyor. Sadece bu mu, planlama, denetim…
benzeri alanlarda gerekli çalışmalar sonuna kadar yerine getiriliyor. Ülkemizdeki
okulculuk faaliyetleri için biraz gerilerden başlamak durumun açıklanması için
daha sağlıklı olur:
1693
II. Viyana bozgununda başlayan askeri yenilgi ve çekilmeler maalesef 1920’lere
Sakarya Nehri boylarına kadar sürer.
Devletlerde sosyal yaşamdan çağa ayak uyduramama, eğitim de yozlaşma… Keyfi
ve basiretsiz idare edilme biçimleri sonucu başarısızlıklar çorap söküğü gibi
sürer gider. Bir zamanların yenilmez armadası Osmanlı İmparatorluğu zamanın ruhunu
yeterince okuyup gereğini yapamadığı için tarih olmaktan kurtulamadı.
Her
Türk Yurttaşının göğsünü kabartan ve Dünyada ilk kez işgalci güçlere karşı
ulusumuz, Mustafa Kemal liderliğinde Ulusal Kurtuluş savaşı vererek yeni bir
devlet kurdu.
En nihayet,
Trablusgarp Savaşı ile başlayıp Ulusal Kurtuluş Savaşı ile biten savaşlarla
ulusumuz büyük kayıplar vererek savaştan yorgun çıkmış buna karşı yeni bir
devlete kavuşmanın coşkusunu yaşar hale gelmiştir. Şimdi, Cumhuriyet’in
ilanından günümüze doğru okulculuk faaliyetlerini daha yakından irdeleyelim:
1923’te
nüfusumuz ancak 13 milyon civarındaymış. Halkımızın 11 milyonu köylerde 2
milyonu şehir ve kasabalarda yaşıyormuş. Ülke sathında, “gökte yıldızlar kadar”
40 bin köyümüz varmış. Bu köylerimizin 38 bininde okul yokmuş. Masal gibi gelir
günümüzün genç kuşaklarına bu rakamlar.
Genç Cumhuriyet,
yıllarca geri kalmış, vatan evlatlarını şimdi hudutlarımız dışında olan
topraklarda bırakmış halkımızı refaha ulaştırmak, ülkeyi kalkındırmak adına
büyük bir uygarlık savaşına başlatır.
Halkın
büyük çoğunluğunu oluşturan köylere okul yapılıp öğretmen gönderme çabası
kalkınma hamlesinin en çok önem verilen alanı olur. Zorunlu eğitim köylerimiz
için önce 3 yıl daha sonra da 5 yıla çıkarılır. Öğretmen yetiştirilen okullar
açılır. Üzülerek belirtmeliyim! Dünyada örnek proje olan Köy Enstitüleri kısa
sürede nitelikli, donanımlı öğretmen ve sağlık elemanı yetiştirdi köylerimiz
için.
Akıl
almaz biçimde bu okullar kapatıldı. Meslek Okulları olan ve olanaklar ölçüsünde
ilkokul, ortaokul ve liselerimize öğretmen yetiştiren okulların da kapısına
kilit vuruldu.
Ancak
1990’larda zorunlu eğitimi 8 yıla çıkardık. Oysa dünyada çocuklarına 5 yıl
zorunlu eğitim veren ülke sayısı iki elin parmaklarından azdı o yıllarda!.. Ve
5 yıllık ilkokul ile 3 yıllık ortaokul süresi birleştirilip 8 yıllı zorunlu
eğitimi-öğretim süreli İlköğretim Okulu uygulamasına başlandı. Daha bu sistem
yetesiye yerleşip kökleşmeden 4+4+4 sistemine geçildi.
Düşünce
olarak güzel bu uygulama. Artık ülkemizde de hani özgürlükçü demokrasiyi
içselleştirmiş ülkelerde olduğu gibi bu yurdum güzel çocukları 12 yıl zorunlu
eğitim-öğretime tabi tutulacaktı. Lakin kazın ayağı öyle olmuyor!
Lise
öğrenimi olan son 4 yılda öğrencilerimizin okula zorunlu olması gereken devamı
sağlanamıyor yetesiye. Sağlanmıyor! Oysa eğitim-öğretimin verildiği yegâne kurumlar
okullardır. Liseye devam etmeyen öğrenciler için açık lise uygulaması
yapılıyor. Öğrenci açık liseye devam etmeyince sınavlarda başarılı olamıyor!
Sonunda okula devam yaşı dolan başarısız öğrencilerin liselerden ilişkisi
kesiliyor! Yurdumuzun özellikle kırsal kesiminde açık lise uygulamasına ve
liseyi bitiremeden niteliksiz olarak binlerce öğrenci hayata atılmak zorunda
kalıyor!... devam edecek.