Bilim insanları sıklıkla sürekli uyarıyor toplumları:
Ozon tabakasında büyük hasarlar oluşuyor. Atmosfere salınan gazların her yıl
daha da artarak devam etmesi halinde insanlığı büyük felaketler bekliyor. Kutuplarda
buzullar hızla eriyor! Dünyanın sıcaklığı artmakta, denizlerde su düzeyleri
yükseliyor… Yeşil alanların, ormanların hunharca kullanılması, doğadaki
canlıların neslinin azalması daha nice bilim ve akıl dışı uygulamaların dünyayı
yaşanmaz hale getireceği duyarız.
Duyarız duymasına da dinleyen kim..!
Örneğin,
temiz su kaynaklarının azaldığı gün ve gün gözlemleriz de bir türlü
musluklardan su akışına özen göstermeyiz. Elektrik faturalarından yakınırız! Lakin
evlerde, iş yerlerinde lambaların yerli yersiz yanmasına pek aldırış etmeyiz.
Gelen faturalar bizlere; okullarımızda kutlanan “Tutum Yatırım ve Türk Malları
Haftası’nı” daha bir anlamlı kutlanacağını, aile içi kavgaların artmaması için
evlerimizdeki tutumlu olmak adına alışkanlıklarımızın yeniden değerlendirmeye
almak gerektiğini söylüyor.
Harcamalarda
yaşanan, yaşanacak sıkıntıları azaltmak için bireysel ve toplamsal olarak
tutumluluk bağlamında tedbirler almak hiç de yabana atılacak fikir değil. Yeni
yaşam biçimine, gereksinimiz var ulusça. Har vurup harman savurma zamanı geçip
gitti. Dağları aştı. Ülkemizde çöpe atılan ekmek miktarı dudak uçurtacak düzeyde
fazla. Daha dün köylerde oturuyorduk büyük çoğunlukla. Köy koşullarında birkaç
takım elbise, üç-beş gömlek, birkaç takım iç elbisesi giymek kimin haddine.
Denebilir
hemen sen ne yapıyorsun? Köylerde yaşayan anne-baba, nineler-dedeler gibi
Amerikan Bezinden iç elbisesi mi giyelim..! Yoksa çarık, kara lastiğe mi talim
edelim mi! diyorsun? Elbette öyle demiyorum. “Bir lokma bir hırka” da dediğim
yok günümüz sarıklılarına. Demek istediğim nimet de külfet de ulusun tüm
bireylerine emekleri oranında pay edilmelidir. Sözün özü ulusça tutumlu
olunmalı, tutumlu olmalıyız. Şimdi bir başka dala geçelim madem yazı başlığımız
daldan dala.
Bilim
insanları toplumları uyarına devam ediyor. Bu kez tehlike büyük; corona ve
varyantları… Sadece biz Türk Millet değil artık bütün uluslar corona belasıyla
baş başayız. Bu bela çekilecek gibi değil. Hastalığı yakalananların sayısı
milyonları çoktan aştı yer karasında. Ve ölümler… TMM deniyor hastalığa
yakalanmamak adına fakat tedbirlere uyanlar da yakalanıyor. Aşı dersek. Yüzde
yüz çare olmuyor. Günlük haberleri izlerken, heyecanla vaka sayılarının
azalmasını bekliyoruz. Maalesef sayılar yüzünü öte tarafa çevirmiş hastanın
nabız gibi bir yükseliyor, bir düşüyor.
Corona
belası Olayın uluslararası boyutu önemli… Ulusların dünyada hastalıklardan ve
de çeşitli felaketlerden kurtarmak için ses getirici tedbirler alması yaşamsal
önem arz etmekte. Tehlike Moğol Ordusunun Bağdat kapılarına dayanmak kadar
acımasız… Moğolların, halifeyi halledip binlerce insanı kılıçtan geçirdiği
gibi, çağının bilim kenti Bağdat’ı
tarumar edip binlerce kitabı imha ettiğini tarih bize öğretiyor.
Bağdat
halifesi, göre göre yaklaşan Moğol tehlikesine karşı önlem alabilir miydi?
Elbette alabilirdi diyor tarih eğer tehlikenin farkına varsaydı. Aynı biçimde
doğaya en büyük zararları veren insanlık, doğanın acımasızca kullanılmanın
sonucunu bilim insanlarından duyuyor. Yaşanacak olumsuzlukları biliyor fakat
tehlikenin farkına önemsemiyor. Daha çok kazanma, daha çok zengin olma, daha
çok mazlum halkları sömürme güdüsü aklın ve bilimin önüne geçiyor. Oysa silahlanmaya
ayrılan akıl almaz miktardaki kaynakların en azından yarısı insanlığın sağlık
ve esenlik içinde mutlu yaşamasına için ayrılabilse dünya güllük gülistanlık
olacağını söylemek kehanet değil.
İşte
bu ahval ve şerait içinde günler geçiyor. Geçen yıl kışı, ilkbahar hatta yaz
geliversin insanlık feraha çıkacak diye umuldu. Her ne kadar yöneticiler vaka
sayıları azaldı, “Garp cephesinde yeni bir şey yok.” Demeleri olanaklı olmadı. Remorque, aslında
ironi yapıyor savaş karşıtı romanına ad koyarken. Garp cephesinde yeni şey olmakta; yine de bir
asker ölmektedir her ne kadar savaş bitmiş olsa bile. Vaka sayısı tek basamaklı
sayılara düşse de siyasiler dünyada corona savaşında yeni bir şey yok
diyebilseler ironi dahi olsa.
Bilime
inanan bir yurttaş olarak inanıyorum ki, bilim insanları corona ile savaşta
icat ettikleri aşılarla ve icat edecekleri belki de daha etkili aşılarla corona
illetinden insanlığı kurtaracaklar. Tıpkı çiçek, difteri, kabakulak, kızamık…
gibi hastalıkları icat edilen aşılarla yendikleri gibi…
Daldan
dala derken coronanın özellikle benim gibi 60-65 üstü yurttaşlarımızda ne
onulmaz acılar yaşattığından dem vuralım birazcık. Hala da yaşatıyor ya!
Çevremde, dünya tatlısı insanların kaybını ve beklenmedik kayıplar karşısında geriye
kalanların dayanılmaz acılarına tanık oldum. Bir müfettiş arkadaşın yakalandığı
bu illetten hasta yatağında yatarken sanalda paylaştığı şu sözleri anımsayınca
ruhum acıyor.
“Aman,
aşılarınızı ihmal etmeyin, maske takmakta üşenmeyim! Yoksa benim gibi odanın
tavanını seyredersiniz!” Ve aradan kısa
bir süre sonra arkadaşımızın ölüm haberini paylaşmıştı çocukları!
Hayli
evlerde tutsak kaldık geçen yıl. Bu yıl şükrolsun tutsaklık yok. Sadece günlük
gereksinimler için topluma karışıyorum. Üye olduğum derneklere gidip arkadaşlarla
geçen yıllardaki gibi sohbetten feragat etmek tedbirlerim arasında. Sadece İlçe
Halk Kütüphanesi gidip kitap değiştirip, çalışanlarla sohbet edebiliyorum.
Gelecek yıllar içinde tüm insanlığı tehdide devam eden corona ve varyantlarının
insanlığa acılar yaşatmaması dilemek istiyorum. Ve bu dileğim gelecek yıllar
değil gelecek yıla kalmadan gerçekleşmesi.
Devam edecek…