“Bir
kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” Cümlesiyle başlar Orhan Pamuk Yeni
Hayat adlı romanına. Okuyanlar bilir ilginç bir romandır bu romanı. Kısa sürede
binlerce okuyucu kitlesine ulaşır. Yabancı dillere çevrilir. Tuhaftır ben de
romanın başlangıç cümlesinin büyüsüne takılmadım değil! Bir an acaba insanın
hayatını değiştiren ve bir kitap var mı diye düşündüm.
En son
okuduğum Merdan Yanardağ’ın İçtihat Kapısı adlı kitabı da benim hayatımı
değiştirmediyse de ucundan kıyısından öğrendiğim bilgileri pekiştirdi. Tabir
uygunsa cehlimi giderdi. Kitap İslâm Dünyasının bin yıl gibi uzun zamandır
süregelen orta çağından kurtulamamasının nedenlerini belgelere dayanarak, bu
konuda kalem oynatan düşünür ve yazarlardan alıntılara başvurarak anlatıyor.
Seksenli
yıllarda ilkokul öğretmenleri Ön Lisans öğretimine tabi tutulduk. Tarih
kitabında binli yıllarda İslâm dünyasında içtihat kapısının kapatıldığını ve
İslâm hukukunun donduğunu okumuştuk. Böylece İslâm dünyası yeni gelişmeleri
yorumlamada önü kapanmış oldu. Nihayet batı daha sonraki yüzyıllarda Rönesans
ve Reform hareketleri, keşifler… gibi gelişmeler sonunda orta çağ
karanlıklarından kurtulup aklı ve bilimi önceleyen yola girdiği yadsınamaz bir
gerçek...
Yanardağ
kitabında özellikle Abbasilerin yükseliş döneminde İslâm Dünyası bilim, kültür
alanında büyük ilerleme kaydettiği gerçeğinin bir kez daha altını çiziyor. Bu
dönemde antik Yunan Klasikleri İslâm bilim insanlarınca tercüme edilmiş
Müslüman Dünyası adeta Rönesans yaşamış…
Maalesef
Büyük Selçuklu İmparatorluğu döneminde ise uzun yıllar baş vezirlik yapan
Nizam-ı Mülk ‘ün yegâne söz sahibi olduğu devletin işleyişinde izlenen pozitif
bilimlerle çelişen uygulamalar sonucu İslâm Dünyasının orta çağı başlamış. Alp
Arslan ve oğlu Melikşâh döneminin veziri Nizam-ı Mülk’ tür. Büyük vezir devleti
yönetimde izlediği yol: İslam’ın Gazali yorumlarına dayanır.
İmam
Gazali Abbasiler döneminin aydınlanmacı felsefesini kabul etmez. O’nun yorumda
akıl öne çıkarılmaz. Sadece vahye dayalı olarak olaylara açıklama getirilir.
Oysa aynı dönemde Endülüs’te yaşayan İbni Rüşd gelişen yeni olay ve durumları
yorumlarken aklı ön plana alır. Ve Gazali felsefeyi, felsefecileri acı bir
biçimde eleştirip onları dinsizlikle suçlar. Böylece “İçtihad Kapısı” denilen
“akıl ve yorum yolunun kapatılması” sağlanır.
Büyük Selçuklu
’da Nizam-ı Mülk ve görüşleri kabul gören Gazali işbirliği sonucu açılan Nizamiye
Medreselerinde öğrenciler yetiştirilir. Yönetimde dar, yeni gelişmelere kapalı
Emevi yönetimine has Bir mezhebin (Sünni İslâm) görüşü hâkim kılınır. Gazali ve
ardıllarının görüşlerinin ki, Gazali (akıl değil nakil esastır der.) Devleti
kati, tartışmaya kapalı sistemle yönetilir. Bu sistem daha sonraki yıllarda
kurulan Müslüman devletlerde de uygulanır. Bizi ilgilendiren devletlerin
başında Osmanlılar da dâhildir. Yıllarca Osmanlı İmparatorluğu medreselerinde
Gazali felsefesine uygun aklı değil nakli önceleyen müfredatlar uygulanır. Bu
nedenledir ki Osmanlı batının yakaladığı sanayi devrimini yakalayamaz. Tipik
örnektir. 1590 yılında İstanbul’da bin bir emekle kurulan rasathane
bombalatılarak yıkılır. Matbaa keşfinden yüz yıllar sonra ülkemize getirilir.
Oyna
Gazali’nin çağdaşı İbni Rüşd Endülüs’te tamamen Gazali’nin görüşlerine zıt
görüşler ileri sürer. Felsefenin, akıl yürütmenin İslâm inancına aykırı
olmadığını yazdığı eserlerde anlatır. İbni Rüşt’ün görüşleri Gazali tarafından
reddedilir. Avrupa, İbni Rüşd ’ün eserlerine, görüşlerine önem verir; okullarında
okutulmasını sağlar.
İbni
Rüşd felsefesi, görüşleri İslâm dünyasında yasaklanması yüzyıllar süren İslâmın
girdiği Ortaçağ sürüp gitmesinin en önemli nedenlerinden biri olur. Avrupa
Rönesans ve reform hareketleri, Fransız Devrimi ile dini bireyin vicdanı ile
Allah arasında bir akit olduğu anlayışına kavuşur. Dini devletlerin yönetimde
başvurulacak bir kaynak olmadığı anlayışından laiklik anlayışını benimser.
İslâm
devletleri içinde sadece Türkiye Cumhuriyeti kurulunca Büyük Selçuklu ile
başlayan Gazali’nin fikir teorisyeni olduğu görüşlerle değil akıl ve bilimi
önceleyen laikliği esas alan cumhuriyetle yönetilmeye başlandı. Batının
kıskancından kurtuldukça kuzey Afrika devletleri kısmen cumhuriyet idare
biçimini uygulama yollarını zorluyor günümüzde.
Sözün
özü İslâm Dininin hâkim olduğu topraklarda yıllarca pozitif bilimlere,
felsefeye kapalı olan içtihat kapısının hala kapalı olduğu, daha çok dini
yöntemlerle yönetimlere yönelen devletler değil ilerleme kaydetmek sömürgeci
ülkelere birer yem olmaktan öteye gidemiyorlar. İbni Rüşd ’ün ve O’nu takip
eden bilim insanlarının akla, bilime dayanan görüşleri yaşam alanı buldukça hem
Müslümanlık gereği gibi yaşanır hem de akıl ve bilim yolunda ilerleme
kaydedilir. Böylece İslâm dünyasında akan kanlar durur. Halklar rahat nefes
alma mutluluğunu yakalama şansı elde eder…