Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 51.bölümü
“taleal bedru aleyna,min seniyyetil veda
vecebeşşükrü aleyna,ma dea lillahi da’ “
ay doğdu üzerimize veda tepesinden
şükür gerekti bizlere Allah'a davetinden
“ente şemsün ente bedrun,ente nurun ala nur
ente misbah-ussereyya,ya habibi ya resul.”
sen güneşsin sen aysın
sen nur üstüne nursun
sen süreyya ışığısın
ey sevgili ey resul
“eyyuhel meb’usu fina,ci’te bil emril muta
ci’te şerraftel medine ,merhabayya hayra da”
ey bizden seçilen elçi ,yüce bir davetle geldin
sen bu şehre şeref verdin ,ey sevgili hoş geldin
ey resul sana söz verdik ,doğruluktan ayrılmayız
sen ey esenlik yıldızı,senin sevginle doluyuz
*
medineli müslümanlar
resul-i kibriya’nın medine'ye gelmek üzere
yola çıktığını duymuşlardı
bunun için her gün sabah namazından sonra
harre mevkiine çıkarak
öğle sıcağı basıncaya kadar
yolunu heyecan ve sabırsızlıkla beklediler
yine bir gün
teşrif-i nebeviyi uzun uzun beklemişler,
etrafı şiddetli ve hararetli bir sıcak basmıştı
gelmediğini görünce geri evlerine dönmüşlerdi
evinin damına çıkmış olan bir yahudi
beyazlara bürünmüş bir kaç kişinin
çölün sıcaklığını
serap ve sisleri yara yara gelmekte olduğunu gördü
hz. resulullahın günlerden beri
beklenmekte olduğunu biliyordu.
kendisini tutamayarak heyecanla
ey arap topluluğu
işte beklediğiniz devletliniz geliyor diye haykırarak
müslümanlara müjde verdi
bu müjde, o anda bir şimşek gibi çaktı
şehir bir anda bayram havasına büründü
insanlığa huzur ve saadet sunan zat geliyordu
müslümanlar derhal silahlanıp o tarafa doğru koştular
karşılayıcılar, resul-i ekrem efendimiz'e
bir hurma ağacının gölgesinde dinlenirken kavuştular
hz. ebu bekir başucunda ayakta duruyordu
günlerden beri yolunu sabırsızlıkla bekledikleri
ak maşlaha bürünmüş kainatın efendisini selamladılar
nur saçan mübarek simasını temaşaya başladılar
hurma ağacının gölgesinde
bir müddet yorgunluğunu gideren resul-i kibriya
beraberindekiler ve karşılayıcılarla birlikte
medine'nin sağ tarafına düşen
kuba köyüne doğru yoluna devam etti
rebiülevvel ayının çok sıcak bir pazartesi günü idi
güneş ateşten oklarını
bütün şiddetiyle yeryüzüne gönderiyordu
resul-i kibriya efendimiz
etrafındaki mü'minler halkasıyla
medine'ye bir saat kadar mesafesili
kuba köyüne indi
orada amr bin avfoğullarının kardeşi
gülsüm bin hidm'in evine uğradı
kızgın kumlar üzerindeki süratli yolculuk
efendimizi oldukça yormuştu
hem bu yorgunluğunu üzerinden atmak
hem de buradaki müslümanlarla görüşmek arzusuyla
kuba'da bir müddet ikamet kararı aldı
geceleri,
oldukça yaşlı bir zat olan
gülsüm bin hidm'in evinde kalan efendimiz,
gündüzleri ise,
müslümanlarla konuşmak, sohbet etmek için
ashabdan bekar bir zatın
sa'd bin hayseme'nin evine giderdi
muhacirlerin bekarları da onun evinde kalırdı
bu sebeple evine darü'l-uzab
bekarlar evi denirdi
hz. ali, resul-i kibriya efendimizin emriyle
kureyşlilerin kendisine teslim ettikleri
kıymetli eşya ve emanetlerini
sahiplerine iade etmek maksadıyla
mekke'de kalmıştı
hz. ali, bu vazifeyi yerine getirmiş
üç gün sonra da hareket etmişti
resul-i zişan’a henüz kuba'da iken kavuştu
resul-i kibriya, amr bin avfoğullarında
on küsur gece misafir kaldı
bu müddet zarfında kuba mescidini tesis etti
mescid içinde namaz kıldı
islam cemaatı için
ilk olarak bina olunan mescid
işte bu Kuba mescididir
gülsüm bin hidm hazretlerinin
üzerinde hurma kuruttuğu arsasında
bina edilen bu ulvi mabedin inşasında
resul-i kibriya bizzat çalıştı
bir seferinde kucağına
güçlükle kaldırılabilecek büyükçe bir taş almışlardı
sahabînin biri yanına varıp
ya resulallah
anam, babam sana feda olsun
elindekini bana ver deyince,
hayır vermem.
sen de başkasını al. buyurarak
gayret ve faaliyetten büyük zevk aldığını ifade etmişti
böylece, ibadeti, takvası, sadakati, cesareti
vesair bütün güzel vasıflarda olduğu gibi
gayret ve çalışkanlığıyla da
sahabilere en güzel örnek oluyordu
onun bu gayret ve faaliyetini
müşahede eden müslümanlar da
aşk ve şevk içinde bıkmadan usanmadan
zerre kadar fütur eseri göstermeden çalışıyorlardı
mescid yapılıp bitinceye kadar
efendimiz çalışmaktan bir an olsun geri durmadı
kuba mescidi, resul-i kibriyanın hicreti
özellikle kuba köyüne ulaşmasıyla başlayan
nurani ve muazzam bir devrin mübarek bir abidesidir
bu sebepledir ki, kur'an lisanıyla
takva mescidi adı verilerek şerefli kılınmıştır
ayet-i kerimede şöyle buyrulur
‘muhakkak bu bir mescid'dir ki
onun temeli medine'ye hicretin ilk gününde
takva üzere atılmıştır.
orada maddi ve manevi pisliklerden
temizlenmeyi seven kimseler vardır
Allah da çokça temizlenenleri sever’
nebiyy-i muhterem hayatı müddetince
her cumartesi günü yaya veya binitli olarak
bu mübarek mescidi ziyaret eder
içinde namaz kılardı
mü'minleri de teşvik ederdi ayrıca
tam bir temizlik ve nezahetle
bu mübarek mescidde namaz kılan kimse için
bir umre sevabı olduğunu müjdelerdi
islami gelişmenin önündeki engellerin
yavaş yavaş bertaraf olduğu
islamın inkişaf ve tealiye başladığı
bir dönemde inşa edilmiş olması
kuba mescidine ayrı bir mana
ve ehemmiyet atfeder
server-i enbiya kuba`da
on küsur gece ikamet buyurduktan sonra
bir cuma günü medine`ye doğru hareket etti
kasva adındaki devesinin üzerinde idi
peşinde hz. ebu bekir
sağ ve solunda ana tarafından akrabaları
neccaroğullarından silahlı yüz kişi
birçok medineli müslüman yer almıştı
manzara düşündürücü olduğu kadar da
sevindirici ve ümit vericiydi
mekke`de yalnızlıkla baş başa bırakılmış bulunan
resul-i kibriyanın etrafını şimdi içleri nur
dışları nur yüzlerce kişi sarmıştı
dillerinde tekbir,
gönüllerinde ise hadsiz sürur vardı
kendilerinde dünya ve ahiret saadetinin kaynağı olan
gerçek iman ve islamı sunan bu şerefli zatın yolunu
günlerden beri sabırsızlıkla beklemişlerdi
şimdi ona kavuşmanın eşsiz sevincini yaşıyorlardı
resul-i ekrem medineye giderken
yol esnasında sol tarafa yönelerek
salim bin avfoğulları yurduna vardı
ranuna mevkiine geldiklerinde
cuma namazı vakti girdi
efendimiz ,ranuna vadisinin ortasındaki
cuma mescidinin yerine indi
burada cuma namazı kıldı
bu, peygamber efendimizin medine'de kıldığı
ilk cuma namazıydı
resul-i ekrem burada arka arkaya
iki hutbe irad buyurdu
ilk hutbesinde Allah'a hamd ve senadan sonra
müslümanlara şöyle hitap etti
ey insanlar
sağlığınızda ahretiniz için tedarik görünüz
muhakkak bilirsiniz ki; kıyamet gününde
Cenab-ı Hak tercümansız ve perdedarsız olarak
bizzat diyecek ki
sana benim resulüm gelip de tebliğ etmedi mi
ben sana mal verdim
sana lütuf ve ihsan ettim
sen kendin için ne tedarik ettin
o kimse dahi sağına soluna bakacak
bir şey görmeyecek
önüne bakacak cehennemden başka bir şey görmeyecek
öyle ise her kim ki,
kendisini velev ki bir yarım hurma ile olsun
ateşten kurtarabilecekse, hemen o hayrı işlesin
onu da bulamazsa bari
kelime-i tayyibe ile kendisini kurtarsın
zira onunla bir hayra
on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir
Allah'ın selam, rahmet ve bereketi üzerinize olsun
resul-i kibriya, ikinci hutbesinde
mealen şöyle buyurdu
Allah'a hamdolsun
Allah'a hamdederim
ve O’ndan yardım isterim
nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerimizden
Allah'a sığındık
Allah'ın hidayet ettiğini kimse saptıramaz.
Allah'ın saptırdığına da kimse hidayet edemez.
Allah'tan başka ilah olmadığına şahadet ederim
O’ birdir, şeriki yoktur
sözün en güzeli kelamullah'tır
kimin ki Allah kalbini kur'an ile süsler
ve onu kafir iken islama dahil eder
o da kur'an'ı sair sözlere tercih ederse
işte o kimse felah bulur
doğrusu kitabullah
kelamların en güzeli ve en beliğidir
Allah'ın sevdiğini seviniz
Allah'ı can ve gönülden seviniz
Allah'ın sözünden kalbinize kasavet gelmesin
zira, kelamullah
her şeyin en güzelini, en iyisini ayırıp seçer
amellerin hayırlısını
kulların güzidesi olan peygamberleri
ve kıssaların iyisini zikreder
ve helal ve haramı beyan eder
artık, Allah'a ibadet ediniz
ve O’na hiç bir şeyi şerik etmeyiniz
O’ndan hakkıyla sakınınız
hayırlı işler işleyiniz
ve bu iyi işleri diliniz de teyit etsin
Allah'ın kelamı ile birbirinizi seviniz
muhakkak bilmelisiniz ki
Allahü Teala ahdini bozanlara gazap eder
Allah'ın selamı üzerinize olsun.
resulullah efendimiz,
ikinci hutbesinin sonunda Cenab-ı Hakkın
ahdini bozanlara gazap edeceğini beyan etmekle
sözlerine son veriyordu
*
redfer