Çehov’un hayatından bir kesit çalmak
yine aslına ihanet eden aşk’ın ve âşık kavramının ihanete tezat varlığı…
Yalnızlığın su götürmez bir gerçek
olduğu ve baba sevgisinden mahrum bir çocuk.
Mutluluğun dibe vurduğu bir
enstantane aslında vakur duruşun kıyasıya mücadelesi.
İlk’lerimizi toplayalım hadi sonra da
son’ları biriktirelim bir çerçevenin içinde ve yeni bir kayıt açalım dün’e
yoksa mağdur geçmişe nazire yapıp günden de mi olalım?
Kayda değer sevdalar yine yadsımadan
aşkı aslında bir arpa boyu yol gidemediğimiz ve taştan yürekler aslında kasıntı
varlıkların ölümlü düşleri. Yükü dünün sonranın minvalinde ölümlü bir varlık
olan insanın ölümsüz eserler bırakma istemi.
Bir çocuk.
Bir şiir.
Şiir kadar küçük ve değersiz bir
sözcük yumağını yazıp da beyaz sayfaya kendimizi şair olarak addettiğimiz
aslında insanlığımızın bariz sunumu: her şiir, her fotoğraf aslında bir adım
ötesi ve yine yazarak resmettiğimiz duygular.
Metazori bir gülümseme kondurup
kayıtsızlığına insanların, bir izlek olma özrünü yok sayıp bir zincire vurulan
benliğimizin de sunumunda lav ettiğimiz hayaller.
Ne çok yalan; ne çok kayıp; ne çok
sanrı…
Şizofren benliklerin akıl addedilen
tutanakta kayıt altına aldıkları: alt bilincin üst bilinçle olan uyumsuzluğunda
ve id denen mefhumun izdüşümü ile hayvani duygularımıza esir olduğumuz.
Yoksa açlık ve sevgi kadar bariz
ihtiyaçlardan vazgeçip sadece bir iz mi bırakacağız geride?
Bir iz.
Bir izlek.
Aslında koca bir hiç.
Zaman yalan ve gayrimeşru alaycılığı
ile kafa tutarken insana bizler de büyük adımlar atıyoruz sözüm ona ve içimizde
ukde kalan ne ise gerçekleştirmek adına bazen susuyoruz bazen deli gibi
haykırıp delice seviyoruz.
Heyhat.
Asla sevildiğini bilmeli kim ise
yüreğimizde taşıdığımızı bir marifet gibi sunup onu ihya edeceğimize bizler
akıllansak da kendimize olan saygımızı kaybetmesek keşke.
Ne gam!
Varlığın hipotenüsü belki de bir
hipotez her sevda masalı hayır, hayır aslında bir kıyım aşk.
Kıyama durduğumuzu sandığımız ve için
için övündüğümüz oysaki sevilme tasası güden pek de insan yok hani
dolaylarımızda ne de olsa herkes pek bir emin sevildiğinden oysa sevebilmekten
aciz bir zavallı.
İçimizde ne çok fırtına yine fıtratın
gizemine biat ve kerelerce telaffuz ettiğimiz sevgi sözcüğünden ah, bir de
mahrum bıraksak insanları ne de olsa pek bir eminler.
Çehov’a dönecek olursak…
Çehov’un aşkları yok, yok,
aşksızlığı.
Ve yalnızlığı.
Yine de sevdiği kadına itirafı:
‘’Merhaba yaşamımın son sayfası.’’(Çehov)
Yoksa ihbar ettiği değil de ibraz
edildiğinden de mi bihaberdi sevginin?
Hangimiz son sayfasıyız hayatın peki
ya da hiç yazılmamış o ilk beyaz sayfa…
Bir resimde gülümseyen insanlar
aslında içlerinde küflenmiş sevdalar gizli ne de olsa sevmekten aciz ama
sevildiğinden pek bir emin. O zaman ne duruyorsunuz?
Koşulsuz sevmekten vazgeçip koşulsuz
içinizdeki çocuğu özgür bırakın ve tüm saflığınızla da övünün hayat sizinle
dalgasını geçerken hem belli mi olur? Bir gün de kıyıya vuran sizin yüreğiniz
olur? Hani, o temiz ve avuç içi yürekte kâinat saklı iken…
Ne ilk sayfa ne de son. Belki de bir
orta yolu olmalı bunun hem de vakit geç olmadan.