.
Ölüme
zimmetlidir insan
Sıra
dışı özneler dolaşır devasa yorgunluklarında
An
gelir küt olur beylik kibirlerin dizleri
Tavan
arası hıçkırıkların tozunda
Kaybolur
bir ankebutun mimlenmiş ayak izleri
İzdihamla
halvet
Utangaç beyazın muhtelif hüznünde
Gecenin sürmeli gözlerini ezer dipsiz karanlık
Parantezi açılır tutarken yuttuğumuz nefeslerin
Ve boşluğun menziline yürür meçhul adamlık
Masumiyetin riyasız ve ve rüyasız uykusunda
Hızırın elleriyle ufalanır mavinin yeli
Kanamalı hikâyelerin faili olur zaman
Ya açılır ulu çınarın gövdesine hoyratça bir çentik
Ya içimizdeki közün kimsesizliğinden yükselir duman
İnsan oluşun naif tezgahında
Azalır yalın ayak günahların içe dönük gizi
Geçmişe çömelir merhametli bir akrebin nabzı
Ve temyiz eder hepimizi
İspatlıdır
Olgunlaşmaktan sayılmaz çürümek
Bileklerindeki öfkeyi hınçla emer her vah'lanış
Gıybetinden kudurur dil
Ve ruhumuzun yasına taziyeler sunar şahlanış
Şehrin buzdan heykelleri erir göğümüzde
Söner karanlıktan bozma aydınlığın ateşi
Çölün endamsız soğuğunda
Fersiz gözleri kamaştırır gecenin güneşi
Unutuluşun perhizini uçurumlarda bozar
Titreyişi
kayıp bedenlerin küf tutan gölgesi
Ve
içimizin kerbelasında can bulur
Nakaratsız
hayatın dengesi
Kan oturur
Yiten zamanın
hacimsiz cüssesine
Direnişin yasak neşriyatını okur sonbahar
Bilincin dipçiği ile vurulur insan
Ve görücü usulü renklerle teşhir olur ilkbahar
. . .
.
.
.
.
.