Dünyanın çeşitli ülkelerinde
olduğu gibi ülkemizde de paranoya vakaları yaygınlaşmaktadır. Kişilik bozukluğu
olarak tanımlanan bu rahatsızlığın nedeni tam olarak bilinmemekle beraber
genetik, çevresel faktörler, fiziksel ve duygusal travmaların bu rahatsızlığa
sebep olduğu düşünülmektedir.
Memorial Sağlık
Grubunun yaptığı açıklamada paranoid kişilik bozukluğu; kişinin başkalarına ve
çevresine karşı güvensizlik duyması ve şüpheyle yaklaşması durumuyla
bağlantılı olarak ortaya çıkan zihinsel sağlık sorunudur. Halk arasında
paranoya olarak tanımlanan bu rahatsızlık, kişinin devamlı tetikte olacak
şekilde hareket etmesine neden olmaktadır.
Sağlık kuruluşlarının
yaptığı açıklamalara bakıldığında paranoyanın ortaya çıkmasına çevresel
faktörler de sebep teşkil etmektedir. İnsanlarda görülen bu rahatsızlık genetik
olabileceği gibi yaşadığı ülkenin sosyo-kültürel şartlarıyla da ilgilidir.
Bir ülkede yaşayan
insanlar, öncelikle kendilerini yöneten yöneticilere güvenir. Hükümet, dezenformasyon
ile mücadele ederek halkının doğru bilgilendirilmesini sağlar. Halk, hükümetin
söylediği sözlerin mutlak doğru olduğuna inandığı için ilerleyen süreçte hayal
kırıklığı yaşamak istemez. Düşünelim biraz! Bir ülkede doğru ile yanlış, hak
ile batıl, yalan ile talan, adalet ile adaletsizlik birbirine karışmış ise
toplum zihninde siyaset kurumuna olan güven ortadan kalkar. Arada bir doğru bilgiler
ve politikalar uygulansa da halkın zihninde ‘acaba’ şüphesi doğacaktır. Bu dezenformasyon
sürece ağırlaşarak devam ederse insanlar en güvendiği kişilerin söylediği
sözlere de şüphe ile bakmaya başlar. Çünkü güvendiği kişiler de basın, medya ve
devlet adamlarının söylediği sözlere ve yaptığı işlere göre konuşur. Tüm bu
iletişim kanalları kirlenmiş ve tıkanmış, doğru ile yanlış birbirinin içine
girmiş ise halkın şüpheci olması kaçınılmazdır.
Bugün söylediğini yarın
inkâr eden, verdiği sözleri yerine getirmeyen siyasetçiler, yalanları ortaya
çıktığında bir can simidi gibi dine sarılıyor. Yalanları, talanları, iftiraları,
taciz-tecavüz olaylarını ve tüm hukuksuzluğu dini kılıflara bürüyerek izole
etmeye çalışıyor. Bu durumda vatandaşların kafasında bir takım dini şüpheler de
oluşuyor. “Bizim dinimizde hırsızlık yapmak, yalan söylemek, iftira atmak, kamu
hazinesine el uzatmak, torpil yapmak, insanlar arasında ayırım yapmak yoktur
ama bu Müslüman siyasetçiler bunları nasıl yapabiliyor?” diye derin bir şüphe
girdabına giriyor. İnsanlar, hem siyaset kurumunu, hem çevresinde gelişen
olumsuzluğu gözlemliyor ve işin içinden çıkamıyor. Alış-verişe gittiğinde, bir
çuval sakalıyla esnaflık yapanların besmeleyle yalan söyleyerek ticaret
yaptığına şahit oluyor. Doğal olarak insanlar, hem siyasete hem de dinine olan
güveni sarsılıyor! İşte bu ve benzeri vaziyeti Türkiye Sağlık Vakfı şu şekilde
tanımlıyor: Ruhsal travma, kişilerin yaşamını, ruhsal ve bedensel varlığını
tehdit eden veya tehdit algısı yaratan, kişiyi aşırı korkutan, dehşet ve
çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların sonucunda
meydana gelen ruhsal etkiler, ruhsal örselenmedir.
Ülkemiz insanları,
siyasi ve ekonomik yönden çok zorlu bir süreçten geçmektedir. Geçim zorluğu,
işsizlik, gelecek kaygısı, çarpık mesai uygulamaları, kurumların ehliyetsiz ve
liyakatsiz yöneticilere teslim edilme-si ve mobing gibi uygulamalar intiharlara
sebep olmaktadır. Gençlerimizin ve bilim insanlarımızın yurt dışına gitmeleri
ülkemizin berbat bir şekilde yönetilmesinin sonucudur. Tüm bu olumsuzluklar
neticesinde ülkemizde antidepresan hapları satış rekorları kırmaktadır. Güven Hastanesi’nin
şu verileri çok çarpıcıdır: Depresyon, bireylerin kendini psikolojik olarak iyi
hissetmediği, çok uzun süreler devam edebilen ve gün-lük hayatı etkileyen
psikolojik bir rahatsızlıktır. Motivasyon eksikliği, değersizlik hissi,
karamsarlık, mutsuzluk, suçluluk duygusu, ölüm ve intihar düşünceleri
depresyonun belirtilerindendir. Bu sebepler, yoğun olarak ülkemizde
yaşanmakta, insanlar birbirine ve siyaset kurumuna olan güvenini
kaybetmektedir. Umarım psikologlar ve sosyologlar bu duyarsız siyaset kurumunu
bilgilendirir ve bir an evvel çözüm üretilmesini sağlayabilir.