Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen.
serinin dokuzuncu babı
rüya ki emin sevgililer üzerine görülür
taşıyabilen kalbe aşk olsun
kutlu bir rüya görmek için kaç geceler feda edilir
kaç gündüzlerin şebi yeldaya uğrar yolu
bir istiharenin rengi kadar hafif
bir rehberin muştusu kadar aziz değil midir
damar damar kelam eker güzel rüyalar dünyamıza
kırklar diliyle dilekler tutarlar
yüreklerin ta ortasında kutlu çağa ant içerek
gelir şeker şerbet lezzetler
hilalin ucuna şahadet yıldızları kondurup
aşina dualarda perdelenen hakikati gösterir
kalbinde yarası kanayanların da
canı canana adayanların da
bir bimarhaneye uğrar yolları rüyalarda
tuz yiyenin buğu buğu berrak sular serpilir üstüne
boz bulanık seller uğrar bir çölün rüyasına
karanlıklara güneş olur
avcıyı ceylanlar vurur güzel rüyalarda
güller bülbüle methiye okur
güzel bir rüya görmek için geceler sevinçle gecelere eklenir
bir rüya ki asırlarca beklenir
sevgili’yi göreceği rüyanın sevinciyle
gözüne uyku girmeyen aşıklar anlar o gecenin asaletini
gördüğü kadarıyla can verir uğrunda
*
kainatın efendisi on iki yaşında
akranları arasında
artık farklı simaya sahipti
siması etrafa pırıl pırıl
nurlar saçıyordu
gönlü huzur doluydu
onu yanında barındıran ebu talip
o sırada büyük bir geçim sıkıntısı içindeydi
bunun için de ticaretle uğraşmaya
kendisini mecbur hissetmekteydi
bu maksatla
kureyş`in o sene tertiplediği ticaret kervanıyla
şam`a gitmeyi kararlaştırdı
yol hazırlıkları yapılıyordu
yapılan hazırlıklar
efendimizin gözleri önünde cereyan ediyordu
yıllar önce de hem muhterem babasını
hem de aziz annesini
böyle iki seyahat sonunda kaybetmişti
şimdi ise, hamisi
böyle bir seyahate çıkacak
günlerce kendisinden uzak bulunacaktı
nazik ve latif ruhu
bu ayrılığa nasıl dayanacaktı
amcası gibi, ev halkı da
kainat efendisinin başına
bir şeylerin gelmesinden korktukları için yolda
katılmasını istemiyorlardı bu seyahate
o, amcasıyla birlikte gitmeyi candan arzuluyordu
günlerce üzgün durduktan sonra
amcasına açılmak zorunda kaldı
hasret ve hüzün dolu mübarek sesiyle
ona şöyle hitap etmekten kendini alamadı
amcacığım…
beni nereye ve kime bırakıp gidiyorsun
burada ne annem var
ne de babam…
bu sözlerinden sonra gözyaşlarına boğuldu efendimiz
derin hüzün ve üzüntüsüne
değil kendisini canı gibi seven ebu talip
en katı yürekliler bile dayanamazdı
şefkat duygusunu coşturan bu ifadeler karşısında
amcası derhal kararını değiştirdi
kainatın efendisi de onunla birlikte gidecekti
efendimizin gönlü bu karardan sonra sevinçle doldu
hazırlıklar tamamlandı
amcasıyla birlikte ticaret kervanına katıldı
kervan, çölleri aşa aşa busra`ya vardı
burada mola verdi
busra, şam ile kudüs arasında
suyu bol ve bahçelerle kaplı bir kasabaydı
busra panayırına yakın küçük bir manastırda
o sıra bir rahip yaşardı
bahira
hıristiyanların o zaman hatırı sayılır bir alimiydi
kureyş`in ticaret kafilesi
her sene olduğu gibi bu sene de
rahibin bu manastırına yakın bir yerde konakladı
gariptir ki,
daha önceki yıllarda
oraya gelen kureyş kervanının hiçbiriyle ilgilenmeyen
konuşmayan bahira
bu sefer kafileye beklenmedik bir sürpriz ile
yakın alaka gösterdi
hatta kendileri için bir ziyafet tertipledi
bilgin rahip
kafilede o ana kadar rastlamadığı
bazı garipliklere şahitti
manastırda, kureyş kafilesini seyrederken
bir bulutun efendiler efendisini
gölgelediğini görmüştü
kafile gelip bir ağacın altına konunca
aynı bulutun ağacı da gölgelediğini
ağacın dallarının nur çocuğun üstüne adeta eğilip
gölge ettiğini müşahede etmişti
bu garipliği gören rahip bahira
onları yemeğe çağırmak istedi
mekkelilere şu haberi gönderdi
ey kureyşliler
size yemek hazırladım
bu ziyafetime, büyüğünüz, küçüğünüz dahil
hepinizin gelsin
bahira`nın bu garip tavrı
yemeğe gelen kureyşli tüccarların dikkatinden kaçmadı
merak ettiler ve sordular sebebini
ey bahira
vallahi…
bugün sende bambaşka bir hal var
biz sana her gelişimizde uğrarız
şimdiye kadar bize böyle bir şey yaptığın vaki değil
sendeki bu hal nedir
bahira, sırrını açıklamadı ve şu cevapla yetindi
evet, gerçekten doğru söylediniz
ama ne de olsa sizler misafirimsiniz
bunun için sizi misafir etmek
yemek yedirmek istedim
buyurun yiyiniz…
davete icabet edildi ve sofraya oturuldu
ancak, kafileden sofrada bir tek kişi noksandı
bahira`nın aradığı kainatın efendisi
nur çocuk
en küçükleri olduğundan yaş itibariyle
kafilenin eşyalarını beklemekle
vazifeli olarak ağacın altında oturuyordu
bahira
bütün dikkati ile sofradakileri süzmekle meşguldü
ancak, aradığı nurlu sima
yoktu aralarında
sordu…
içinizde yemeğe gelmeyen geride kalan kimse var mı
cevap verdiler
hayır, ey bahira
senin davetine icabet edip gelmeyen kimse yok
bir çocuk var sadece
eşyalarımızı beklemek üzere
bırakılmış bir çocuk
mukaddes kitapları dikkatle incelemiş
onlardan son peygamberin özellik ve alametlerini
öğrenmiş bulunan bahira
gelmesini ısrarla istedi onun da
kureyşli tüccarlar
bu ısrarlı isteğini reddetmediler
kainatın efendisi nur çocuğu da
alıp getirdiler
efendiler efendisi sofrada yemek yemekle meşgul iken
bahira’nın gözleri bütün dikkat ve hayretleriyle
onun üzerinde dolaşıyordu
her halini,
her hareketini
dikkatli bakışlarla süzmekteydi
aradığını bulmuştu
maksadına erişmişti
zira, bütün dikkatiyle süzmekte olduğu efendimizin
her hali ve her hareketi
okuduğu kitapta yazılı sıfatlara tıpa tıp uyuyordu
yemek yendi
sofradakiler dağılırken bahira
peygamberimizin kulağına eğildi
bak delikanlı
lat ve uzza hakkı için
sana soracağım şeylere cevap ver
nur gözlerde bir rahatsızlık
bir nefret belirtisi
lat ve uzza adına benden bir şey isteme
vallahi…
onlardan nefret ettiğim kadar
hiçbir şeyden nefret etmem
bahira, önceki teklifinden vazgeçti
o halde Allah hakkı için
sana soracaklarıma cevap ver
efendimiz
buyur istediğini sor şimdi
sorduğu her soruya aldığı cevap
hayretler içinde bırakıyordun bahira’yı
çünkü onun son peygamber hakkında bildiklerine
aynen uyuyordu
son olarak efendimizin sırtına baktı
ve peygamberlik mührünü gördü
artık bahira`da
şeksiz şüphesiz kesin kanaat hasıl olmuştu
bu genç, beklenen en son peygamberdi
bu teşhisinden sonra,
efendimizin amcasının yanına vardı
aralarında şu konuşma geçti
bu çocuk senin neyin olur
oğlumdur
hayır, o senin oğlun değil
bu çocuğun babasının hayatta olmaması lazım
evet, doğru söyledin
o benim öz oğlum değil, yeğenimdir
peki, babasına ne oldu
annesi bu çocuğa hamile iken vefat etti
evet, doğru konuştun
bahira`ca artık her şey apaçık ve kesindi
sonunda, peygamberimizin amcasına
şu tavsiyede bulunarak hakperestliğini gösterdi
yeğenini hemen memleketine geri götür
onu hasetçi yahudilerden koru
vallahi…
yahudiler bu çocuğu görüp de
benim fark ettiklerimi onlar da fark ederlerse
ona kötülükte bulunurlar
çünkü, senin bu yeğenin ileride
büyük şan ve nam kazanacak
durma, onu hemen geri götür
bu tavsiye üzerine ebu talip
mallarını orada satarak
aziz yeğeni ile mekke`ye geri döndü
*
redfer