Hikaye / Aşk Hikayeleri

Eklenme Tarihi : 30.07.2011
Okunma Sayısı : 1975
Yorum Sayısı : 2

 

 

 

Eve girdikten sonra üzerimi değiştirip,  salondaki televizyonun karşısındaki koltuğa oturarak bir süre elimdeki kumanda ile kanalları dolaşmaya başlamıştım.

 

Bir ara elimdeki kumandanın yere düşme sesiyle gözümü açtım.
 
"Kalkıp yatağıma gideyim" Diye düşünürken uyku tatlı gelmiş olacak ki, dalıp gitmişim.
 
Meğer bu dalıp gidiş biraz sonra beni bir rüya ile buluşturacakmış:
 
Güneş batmak üzereydi. Denizin kenarındaydı.

 

Yükselen dalgalar önce ayak bileklerimi ıslatıyordu.
 
Sonra daha da yükselmeye başladılar ve pantolonum dizlerime kadar ıslandı.
 
Gözlerimi önce karşı sahillere doğru dikmiştim. Sonra iyice ufka doğru bakmaya başladım. Gökyüzündeki bulutlar tembelce ilerliyordu.
 

Suyun iyice yükselmeye başladığını, vücuduma değen soğukluğu ile hissederek irkildim.
 
Hava iyice kararmıştı. Güneşin batışının mükemmel görüntüsünün ardından gökyüzünü yavaş yavaş bir sis kaplamaya başlıyordu.
 
Vücudum suyun soğukluğuna alıştığını hissettim. Kıyıya doğru dönmek istedim. Oysa ayaklarım beni daha ileriye doğru götürüyordu.
 
"Hayır canım"  Dedim kendi kendime, böylede rüya olmaz ki, "Ben ölmek istemiyorum" Oysa rüya beni ölüme doğru götürüyor.
 
Bir süre olduğum yerde çakılı kaldım. Deniz durgunlaşmaya başlamış, dalgalar git gide küçülmüştü.
 
Bir ara insan buraya mutluyken gelmeli, doğanın şu güzelliği herhalde mutluluğu daha da arttırır diye düşündüm. Sonra  kendi tezimi çürüterek, "Ama ben de mutluyum, ne diye saçma sapan şeyler yaptırıyor ki bu rüya bana..." Dedim.
 
"Bu rüyayı kontrol altına almalıyım, kumanda bende olmalı" Diye mırıldanıyordum kendi kendime, ama yine rüya baskın çıkıyor. Denizin derinliklerine doğru ilerlemeye devam ediyorum.
 
Su omuz hizamda, dalgalar hafiflememiş olsa boyumu aşacak neredeyse.
 
-Dur be deli rüya! Ben Leman'ı görmek istiyorum. Böyle denizi derinliklerine götüremezsin beni.
 
Bir daha onu görememek düşüncesi adeta çıldırtmıştı beni.
 
Bir defa bile tutamadığım elini hiç tutamadan ölüp gidecek miydim?
 
O tatlı sohbetlerini bir daha duymayacak mıydım? Kaçamak baktığım gözlerine doya doya bakamayacak mıydım?
 
Bir ara arkama doğru baktım, kıyıdan iyice uzaklaşmıştım...
 
-Ama o da ne?  Kıyıda karanlığın içinde bir Silüet sanki beni izliyordu. Daha iyi seçmeye çalıştım.

 
-Evet evet hem de elini bana doğru uzatmış bekliyor, Leman bu dedim kendi kendime,
 
-“Kurtar beni Leman “ Diye bağırmak istedim. Ancak sesimin çıkmadığını fark ettim.
 
-Hayret dedim, az önce rüyaya, bağırıp çağırıyordum, şimdi ise Leman' a seslenemiyorum, yine bu rüya bir halt karıştırıyor galiba...
 
Sonra geriye dönerek bana uzanan belli belirsiz ele doğru elimi uzatmaya çalıştım, ama aramızda o kadar mesafe vardı ki, mümkün değil ulaşamazdım.
 
Birden karanlıklar içindeki Silüetin bana doğru yürümeye başladığını gördüm. "Gelme" Diye bağırmak istedim. Yine sesim çıkmıyordu.
 
Biraz daha yaklaşınca kesinlikle Leman olduğundan emin oldum.
 
-"Neden bu gün  koroya gelmedin
Leman , bak gelmiş olsaydın, belki de bu rüyayı görmeyecektim." Diye seslendim.

Bağırmayı, ona sesimi duyurmayı başarmıştım, nihayet sesim çıkmıştı.
 
Leman cevap vermeden, bana doğru ilerlemeye devam ediyordu. Ben de ona doğru ilerlemeye başladım, defalarca geriye dönmeye uğraşmış ama bir türlü dönememiştim, şimdi ise rahatlıkla geriye doğru ilerliyordum.
 
Kısa bir süre sonra elim Leman'ın eline uzandı ve birlikte kıyıya çıktık.
 
Gözümü açtığımı da gülümsüyordum. "Rüya da olsa elin elime değdi..."

 

“Yoksa gerçekten bir rüya mısın sen?” Diye mırıldandım.
 
-Of Leman! Of! Rüyada olsa o kadar yakındın ki bana...
 
Sonra, sonra şair bu ya, boş durur mu hiç, hemen şu dizeler dökülüverdi yürekten;
 
O gün seni aradım,  dert yoldaşı ol diye.
Hayalinle dans ettim, değerdin her övgüye.
Işıkları söndürdüm, havayı karartmaya.
Cesaret edemedim, derdimi anlatmaya.
 
Birden bir güneş doğdu, belki de son umuttu.
Yakınlaştı hayalin, elin elimi tuttu.
Ağlıyordu gözlerim, bitecekti özlemin.
Kalbime güneş oldun, aşkıma ettim yemin.
 
Dalgalar aldı beni, uydu garip rüyaya.
Birden bire sen geldin, hayalimde ki dünya.
Ölümü kucaklarken, bana mutluluk verdin.
Kavuşmak hasretiyle, elime deydi elin.
 
Açınca gözlerimi, eyvah rüyaymış dedim.
Kapattım gözlerimi, tekrarını bekledim.
Lakin başaramadım,  uçup gittin elimden.
Ayrılık kelimesi, yine aktı dilimden.
 
Nerden çıktın karşıma, yaktın kül ettin Leman
Nur'unla aydınlattın, ama dedirttin aman!
Bazen dilimde adın, bazen de rüyalarda.
Mutluluk bahçem oldu, hani gülüşün var ya.
 

Rüyalar gerçek olsa, hasretinle olmazdım.
Vuslata eremeyip, boynu bükük kalmazdım.
Hani birde derler ya, tersi çıkar rüyanın
İyi ki gerçek değil, iyi ki kaldı yarım.

 

Şarkılardaki gibi,  bir şarkı olsaydın sen.

Uyanmasam rüyadan, ömür boyu gitmesen.

Ömrüm senin olsaydı, olsaydı ruhum senin.

İzi kalsaydı sevdam, yanağında busemin.


 
Bundan sonra uyumak kolay değildi elbette, gecenin geç saatlerinde çay demledim.  Kaç bardak içtiğimi hatırlamıyorum, ama sigarasız...
 
Devam edecek
 
                                                                                                                         Mehmet Fikret ÜNALAN

( İşte Hayat (4.bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 30.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu