Son rövanşından bir
önceyim mağlup olmanın garantisi iken yine çöreklenen yüreklere.
Gecenin isinden de
muafım ve her nasılsa bir ukde dahi saklı koyamadığım o esrikli yükümlülükler
kadar karaya boyayan sarhoş bir boyacının raks eden neşesi üflediği her balonda
dolu tuttuğuna inandığı kelime sülalesi.
Boş kutular.
Boş ruhlar.
Bedelini ödemeyeceğini
bildiğim bir günaha denk düşen hangi serkeş gölgeyse istifini bozmayan o rahvan
aldatılmışlığı yok sayan mücbir nice sebep hem de yerli yersiz konuşlu evren
denen müebbedin sırasız izdihamında.
Demem o ki, demelerden
gına geldi geleli yazmak; o engel olamadığım dürtü.
Deliren bir imgeye
takılı aklın kaçıncı izleği ise zulmü ve zalimi boykot ettiği, aralıksız
boğulmak gözyaşının ırmağında nasiplenirken rahmetten.
Dünlere çömelmekten
gayrisi itina ile yaşama dürtüme rest çeken aklı evvel zifiri ve densiz
kibirler ki ıslah olmayı bile beceremezken iflah olmaz o vurdumduymazlığın hiç
mi hiç umurumda olmadığını söyleyebilirim.
Bir miladın yıl
dönümündeyim belki de ölümsüzlüğümü kutluyorum ve bölüyorum hece pastamı:
Üzerinde dört mum
yanmakta artık kim ise tamah eden umarsızlığımın tınısını saklı tutmaktansa
içimdeki insanlığı saklı tuttuğum…
Varsın paye vermesinler
ya da berduş bir gölge addedileyim hem kim demiş ki gölgelerin mutlu
olmadığını?
Hangi aşk ise mutlu
olan buyursun gelsin acıları ikram ettiğim aşk sofrasına…
Hangi günahsa karşılığı
Allah katında boş bir vecize ile eş değer, ayırsın ayrık otlarını ve düşsün
peşime.
İndinde kuytu bir ıslık
hem de peşi sıra yürüdüğüm sanırsınız ki: Fareli Köyün Kavalcısı… İşte ahlarla
oflarla ömrün geçmeyeceğinin tek kanıtı:
Umut et ve kır rotanı
yarınsız dünlerin fink attığı o mazi dilimi iken tefekkür ve tevekkül
yüklendiğim.
Hamdolsun, demeyi
öğrenmek hiç de kolay olmadı, diyesim gelse de suslarla bölüyorum sessiz
sesliğini o sergüzeşt kelimelerden hangisi düşerse kalemime/kaşığıma.
Birden başlamayı oldum
olası sevemedim gitti ya sondan başlamalıyım ya da çifter çifter atlamalıyım
her gece saydığım koyun sürüsünü güderken o melun saatte ki şeytanın
müritlerine ikram ettiği zulümden artık hangisi ise payıma razı olmak zorunda
kala kaldığım.
Sihirli bir terim/miş
doğrusu ve asla da mübalağa etmediğimin garantisini verebilirim.
Bir başlarsam bilin ki
gelmez gerisi: Hangi aklı evvel im tırmalıyor ki şu beyaz boşluğu yine de haz
etmediğim tüm olumsuzlukları tek nüshada imha etme mecburiyeti ile asılıyorum
dümene:
Birden başlamayı oldum
olası sevmedim:
Ya sıfır olmalıyım ya
da artı sonsuz.
Tekabül eden akılsız
bir rakımda ve ondalıklı bir sayıda takılı kalmaktansa yuvarlıyorum ondalığın
bitişiğindeki rakam sürüsünü:
O da ne?
Yuvarlamaya kıyamadığım
tek bir hane: Pi denen nüansın ayrımcı ve sorgulayıcı müdahalesi ile
savsakladığım tüm kayıtsızlığımla hizaya geliyor bilinmez yüklü kıyım da
bilindik bir duyguya denk düşmüşken…
Kim demiş gölgeler
mutlu olamaz diye hem de varlığımın uzantısında dokunaklı bir nakarata denk
düşsem de şu soğuk Ekim gecesi ve sığındığım Rahman’ın sığdıramadığım Aşk’ın
teyakkuzunda seviyorum hem gölgemi hem de evreni her ne kadar cihat bellenmiş
bir aksanı olsa da münafıkların dilinde.
Soytarı bir neşeyi
tehir etmenin şükrünü yaşıyorum yine ve soyut varlıkların somut bildirgesini
görmezden gelmenin hatırına sıdkımın henüz sıyrılmadığı bir seyri idame
ettiriyorum sevdiklerimin hatırına.