‘’Sonra buradan
giderdim bir hiç için.’’(Nilgün Marmara)
Sarkıtın gizeminde
saklıyım bir de aşkın merhalesinde.
D/okuduğum satırlara
yabancı çoğu gölge: adı üstünde: gölge.
Bir mersiye
niteliğinde, üstünü kapatıyorum düşlerimin yoksa üşengeç mevsim üşütür
dizelerimi.
Tenimde var kaygı ve
titrimde yoksa tininde aymazlığın dokunulmazlığı mı saklı muteber yalanların?
Ölüm nakşeden dizi dizi
incelerden ayrı bir sağanağım ben: adı üstünde: sağanak.
İklimi refüze eden
salkım saçak bir bulutum ve unutulduğuma dair her yalancı şarkı.
Sıfatlar var izimi
süren.
Sıfatlar var izini
sürdüğüm.
Şafak var aslında afaki
deyip de işin içinden çıkamadığım ve sırıtkan muhbirler var her nasılsa
Tanrı’ya uzak ve yabancı.
İmler tehdit ederken
tedirginliğimi bağışlıyor yüce Yaratan: biliyorum, biliyorum işte. Kıyamet
öncesi küçük bir tören düzenliyorum içimdeki melekelere.
Aşktan hicap eden bir
insan ırkı var doluşan koridorlarda ve geçit vermeyen yolları kesen kindar ve
kirli yürekler var. Adı: yürek ama nemalandığı yediği yürekle ahkâm kestiği
ısrarcı bir yokluk.
Varlığın hicvine baş
koyuyorum ve hiçliğin sarmalında bir veda hutbesi dillendiriyorum haddim
olmayarak umarım Tanrı affeder beni.
Sonlanması gereken bir
şeyler var ve de yolunda gitmeyen ve doğanın örtüsü de kirlendi ve altındaki
toprak unutkan ve dargın.
Ekilmeyi bekleyen
yürekler var, sonsuza kadar nadasa kalmış bu yüzden çocuklar ölüyor ve bebekler
anne karnında şiddetle tanışık.
Zamanın da örtüsü pek
bir dalgalı ve haftaya başlamadan ay sonlanıyor; ay başlamadan da sene.
Seneler ekiyoruz
aklımızca ve yeni seneyi coşkuyla karşılıyoruz oysaki eski senede saklı
ölülerimiz ve bitmeyen acılarımız derken faz iziyle büyüyor acı denizi ve
lenduha sanrılarla bulutlar kirleniyor bu sefer ve gökyüzü de yetmiyor
kirletiyoruz birbirimizi.
Sevgi, demeye korkuyor
insan ve sevmeye de yine sevmeden duramıyor kimi iklim hala geçiş hakkı
tanımamışken bir sonraki mevsime.
İnsanlar yol vermiyor
birbirine.
Biriken bir şeyler var
ve de nutku tutulan sonra birbirini suçluyor herkes ve ölüm baş rolde ve bir
adım ötesi zulüm yüklenmiş beyitler şiirleri öldürüyor aslında mazlumun yüreği
linç ediliyor.
Kelamın beratı mı yoksa
ya da kalemin?
Haznesinde saklı umutla
yola çıkan şafak ve şafağı atan pervasız gece.
‘’Oysa ne kadar
kendinden emin gece! Gören bir yetişkin… sürekli yenileyen ve yenilenen, ölümü
unutmadan yaşama tutkun dinginliği genleştirerek her an duyumsata…’’ (Nilgün
Marmara)
Aşkın hacmine sığmıyor
yalanlar ve yalan sevdalar, metazori âşıklar.
Kirlenen bedenler ve
lanetli çoğu insan aslında masum doğan ama masumiyetini bir avazda sonlandıran.
Hadislerin eşliğinde ve
de hadiselerin… yine de akıllanmıyoruz.
Akil yürekler atıfta
bulunuyor ihtirasın ayak sesine kulak kabartan şehvetin güncesi karalanıyor
sakilce.
Ümidin terlediği.
Aşkın bazen yokladığı.
Ve içtimada iç ses yine
dış sesin asla kesilmediği ve bir orta yolun da bulunamadığı.
Aşkın da körebesi ve
sobelenen sanrılar.
Diyetini ödüyoruz ne de
olsa ve diyemediğiz ne ise sonlandırıyoruz ve izin veriyoruz birilerinin
hayatının sonlanmasına.
Ruhun şad olsun,
sevgili Nilgün Marmara.
Aynı semtin çocukları
ve aynı okulun bahçesinde koştuğumuz ve bir yabancı olduğuna da inanmadığım
yüreğin ve ruhun rahat etsin mekânında.
Sahip çıkamadığımız çok
şey var ve sahip çıkılmaktan da ümidi kestiğimiz.
Son olsun dileğimle ne
de olsa bahşedilen hayatlar bize bir emanetidir Yaratanın.
Sevgimle.
Yeniden görüşeceğiz ve
tanışacağız da bir gün.