İMAM-I RABBANİ
ve MEKTÛBÂT
Mektubat,
İmam-ı Rabbânî (ks- 27 Mayıs 1564-10 Aralık 1624) ve Müceddid-i Elf-i Sani
lakablarıyla meşhur Ahmed-i Faruk es-Sirhindi’nin yazmış olduğu mektupların
toplanmasından oluşan ve Nakşibendi literatürünün en önemli kaynak
eserlerindendir.
Soyu
Hz. Ömer (ra) e ulaştığı için nisbesi Faruki olan İmam-ı Rabbânî (ks) ilk dini
eğitimini Çişti şeyhi olan babasından aldı. Daha sonra felsefe, kelâm, mantık,
hadis, tefsir ve hadis metinleri tahsil etti. Babası tarafından Çişti hilafet
icazeti ve hırkası, Sühreverdî ve Kadiriyye hilafet hırkası giyen İmam-ı
Rabbânî, babasının vefatından sonra çıktığı hac yolculuğu sırasında, Kabil’de
Muhammed Hace Bakî Billah’ı Kabilî (ks) (1563 -1603) den Nakşîbendilik icazeti
aldı. Şeyhinin 1603’de vefatı üzerine Hint topraklarında Nakşîlik yolunu
yaymaya, insanları irşad etmeye başlayan İmam-ı Rabbânî’nin çeşitli bölgelere
çok sayıda halife gönderdiği kaydedilir.
İrşadını geniş kitlelere ulaştırmasından rahatsız olanların kıskançlıkla
yaptıkları şikayetler üzerine 2,5 yıl cezavinde yattı.
Herkes
tarafından “ Müceddid-i Elf-i Sani (II. Bin yılın yenileyicisi-müceddidi)
olarak kabul edilen İmam-ı Rabbani (ks) döneminde Hristiyanlık-Musevilik-İslam
karışımı bir din oluşturmaya çalışan Ekber Şah’a karşı en büyük muhalefeti
yapmış ve zamanına kadar tasavvufun içine yerleşmiş hurafelerle mücadele
etmiştir. İmam-ı Rabbânî (ks) 1200 yıllık Nakşibendîlik geleneği içinde ictihâd
seviyesine ulaşmış ve mezkur tarikatın Müceddidiyye alt dalını oluşturmuş
önemli bir sûfîdir. Nakşibendiyye
tarikatı ondan sonra Nakşibendiyye-Müceddidiyye olarak anılmıştır.
İmam-ı
Rabbânî, insan inşa’ etmede fevkalâde bir kâbiliyet sahibidir. Yetiştirdiği,
icâzet verdiği halifelerinin 32 tanesi tespit edilebilmiştir.
İmam-ı
Rabbânî’nin yaşadığı dönemde Hint Müslümanları çok sıkıntılı bir ortamı teneffüs
ediyorlardı. İslâm’ın iç ve dış düşmanları, akıl almaz boyutlarda, dinî,
ictimâî, ahlakî, iktisâdî, idârî açıdan tırmanışa geçmiş, her yeri kaos
kaplamıştı. Müslümanlara dış düşman olarak Sihlerin, Marat, Raçput ve Sat
Hindûlarının, ek olarak da Hindû milliyetçilerinin baskısı artmıştı. Mehdevî hareketleri denen ve sayıları Hint
topraklarında bini bulan meh-dîlerin! Müslümanların inanç ve kültürlerine
yaptıkları dinî kirlenmenin had safhaya ulaşması yetmezmiş gibi Revşaniye,
Bohsalar ve Hocalar denen bozuk inaçlı, Şii karakterli mezhepler Hint
Müslümanlarının imanını tehdit ediyordu.
Böylesi
kaotik bir ortamda İmam-ı Rabbani (ks) geniş Hint coğrafyasına önce halifeleriyle
sonra da mektuplarıyla ulaşmış ve imam, ihlas, ümit ve çabasıyla bi-iznillah
başarılı olmuştur.
Mektûbât, başlı başına
bir eser olarak yazılmamıştır. İmam-ı Rabbânî (ks) de Peygamber Efendimizin
(sav) İslam dinin yaymak için mektup yazması geleneğine ittiba ederek kendisinden
önceki sufilerin yaptığı gibi halife ve müridlerine tavsiye mahiyetinde mektuplar
yazmıştır. Bu mektuplar İmam-ı Rabbani hayattayken kitaplaştırılmış ve nesilden
nesile aktarılarak günümüze ulaşmıştır. Mektubat inancı güçlendirmek için imani
konulara vurgu yapmasıyla o günden bu güne İslam tasavvufunun önemli kaynak
eserlerinden biri olma özelliğini korumaktadır.
Mektûbât’ın ele aldığı
muhteva özet olarak şöyledir: İlim adamlarına itikâdî, amelî, dinî, dünyevî her
konuda uyarılar, azimete yapışmaları, hizmet, ibadet, ihlâs ve ilmî ihtisas
gibi konulardaki tavsiyeler. Ayrıca ilim adamlarının, bölgenin siyasî-idarî
otoriteleriyle temasa geçip onlara istikâmet, zalimlere şiddetli davranma,
mazlumların yanında olma, ma’rufu emir ve münkeri (kötülüğü) nehy ile ilgili
telkinlerde bulunmalarını öğütler. Para, mevki, kadın, şöhret, hırs peşinde
koşan ilim adamlarının din ve dünyalarının fesada uğrayacağını ilim adamlarına
söyleyen İmam-ı Rabbânî, onları özellikle hakkı söyleme konusunda cesaretlendirmektedir.
İmam-ı
Rabbani(ks) tasavvufla ilgili mektuplarında bir takım tasavvufî ıstılahları açıklayarak
eski tasavvuf üstadlarını, onların sözlerini açıklar, dervişlerin maneviyat
yolunda karşılaşabileceği sıkıntılar, fetihler, haller ve ulaşacağı makamları
anlatır. Sûfîlerin siyasî, ilmî çevre ile temasta bulunmakla beraber halkla da
ilgilenmeleri, dünyaya rağbet etmemeleri, Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in (sav)
sünnetlerine sımsıkı sarılmaları, bid’atlerle mücadele etmeleri yolundaki
öğütler.
Siyasî
güç sahiplerine yazılan mektuplarda İmam-ı Rabbânî, onlara Allah’ın yolundan,
Resulünün sünnetinden ve adaletten ayrılmamalarını Allah’ın (cc) ismini
yeryüzünde yüceltmelerini, Hindûlarca ezilen Müslümanlara yardım etmelerini,
istikâmetten ayrılmamalarını, memleketi ma’mur hale getirmelerini, haklının
hakkını zalimden almalarını, sefahata dalmamalarını, halka müşfik olmalarını,
ilme ve ilim adamlarına saygı göstermelerini tavsiye eder. Devlet adamlarına
fukarayı kollamalarını, reâyâyı ezmemelerini de tavsiye eden İmam-ı Rabbânî,
toplumun yıkılmasına tefessüh etmesine neden olacak hususlarda uyanık bulunmalarını
ısrarla vurgular.
Mektuplarında,
İmam-ı Rabbânî’nin ilk ve değişmez referansı Hz. Kur’an’dır. O, homo-coranicus denecek kadar Kur’an’ı Kerim ile
bütünleşmiş Rabbânî bir Allah (cc) dostu idi. O, bizzat âyetlere dira’yeten
canlı ve parlak yorumlar getirdiği gibi Fahreddin-i Razî’nin Tefsir-i Kebir’i ve Zemahşeri’nin
Keşşaf’ı başta olmak
üzere çok sayıda tefsir onun referansları arasında yer almıştır.
Hindistan
o devirde neredeyse diyâr-ı bid’ata dönüşmüş her yerde cehalet karanlığı hüküm
sürüyordu. İmam-ı Rabbânî, Siyalkotî’nin deyimiyle ikinci bin yılının
müceddid’i ve bir numaralı bid’at savaşçısıydı. O, Resulullâh(sav)’ın
sünnetlerini yaşamayı üsve telakkîsi çerçevesinde zorunlu görüyor, Kur’an ve
sünnetin tamamlayıcı birlikteliği bağlamında bir İslâmî hayatı Mektûbât’ta ısrarlı sıklıkla vurguluyor ve hep
ahkâmı ön plana çıkarıyordu. Ayrıca o, Kütüb-i
Sitte’nin
tamamını ve diğer hadis literatüründeki eserleri kaynak olarak kullanmış,
mektuplarında Buhârî ve Müslim’in şerhlerini de referans olarak göstermiştir.
Özellikle
ehl-i sünnet ve’l- cema’at çizgisindeki eserler, mektupların baş kaynağı olarak
dikkati çeker: (Taftazânî, Îcî, Bakıllânî, İmam Hasan el-Eş’arî ve İmam
Maturîdî.)
İmam
Şafi ve Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere mezhep imamlarına atıfta bulunsa da
İmam-ı Rabbani (ks) Hanefi mezhebine mensuptu ve İmam Ebû Yusuf’un ve İmam Muhammed’in
görüşlerine geniş yer vermiştir. Mektuplarından kendinden önceki tasavvuf külliyatının
hemen hemen tamamına yakınını okuduğu anlaşılan İmam-ı Rabbani(ks) bu eserlerden
alıntılar yapar, onları yorumlar, izah ve istişhadlarda bulunmuştur.
İmam-ı
Rabbani, Muhasibî’nin Riâye’sini, Tirmizî’nin
Hatmü’l- Velâye’sini, Serrâc’ın
Lum’a’ını,
Kuşeyri’nin Risâlesi’sini,
Kelabâzi’nin Ta’arruf’unu,
Sühreverdî’nin Avârif’ini, Ebu
Nuaym’ın Tabakât’ını,
Gazzâlî’nin İhyâ’sı başta olmak
üzere pek çok eserini, Attar’ın çok sayıda te’lifâtını, Sa’dî’nin Bostan ve Gülistan’ını, Rûmî’nin Mesnevî’sini kaynak olarak kullanan, Şâh-ı
Nakşbend başta olmak üzere, hocası Bakî Billah, Abdülhâlık-ı Gücdüvanî,
Bâyezîd-i Bistamî gibi Nakşî büyüklerinin sözlerini delil getiren ve bu konuda
açıklayıcı yorumlarda bulunan entelektüel birikimi geniş ve zengin bir sufidir.
İmam-ı
Rabbani (ks) mektuplarında İslâm’ın muhafazası konusunda sert, müminlere yön
verme hususunda ise oldukça yumuşa bir üslup kullanmıştır. Din düşmanları
anlatılıp, tehlikeler söz konusu edilirken İmam-ı Rabbânî’(ks) de görülen
celâdet, onun İslâm konusundaki derin duyarlılığını gösterir.
İmam-ı
Rabbânî ve kıymetli mektupları, araştırmacıları doyuracak kadar yeterli bilgi
donanımına sahip olması yönüyle günümüze ışık tutacak hüviyette birinci el bir
kaynak durumundadır. Onda Nakşîliğin on bir esasına getirilen yorumlar,
tasavvufî kavramların yeniden gözden geçirilmesi, Hint-İslâm dünyasının genelde
kültürel özelde tasavvufî görüntüsü, problemler karşısında üretilen çözümler,
insanlığa hizmet, İslâm’ın özünün korunması, kâmil insanın inşası ve hizmet
alanlarının yelpaze açılımı halindeki çeşitliliği ve benzeri dinî, tasavvufî,
ictimaî, kültürel, fikrî muhtevâ donanımı yer alır.
İmam-ı
Rabbani (ks) Muhyiddin b. Arabî’nin Vahdet-i Vücûd teorisine yaptığı tenkitlerle,
yeni bir fikrî oluşuma yol açarak Vahdet-i Şuhûd’u inşâ etmiştir. Vahdet-i Şuhûd’un
tam olarak anlaşılabilmesi için Mektûbât
birinci
el kaynak vasfını korumaktadır. Bu gün Anadolu İslâmlığını zihniyet olarak
etkileyen önemli eserler-den birisi, İmam-ı Rabbânî’n Mektûbât’ıdır.
Son
bir anekdot: 1943’de vefat eden Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerine sormuşlar; Abdulkâdir-i
Geylânî mi, İmam-ı Rabbânî mi? Hangisini seversiniz?‛ Merhum uzun uzun Şâh-ı
Geylânî’nin faziletlerini anlatır, över, anlatır, över, anlatır. Konuşmasının
sonunu şu cümleyle tamamlar: Ama ben yine
de İmam-ı Rabbânî’yi daha çok severim.
MEKTUBAT Ethem CEBECİOĞLU Prof.
Dr., Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi