YUNANİSTAN

                                          ATİNA

 

Yunanistan’ın başşehri ve en büyük yerleşim merkezi. Deniz seviyesinden ortalama 80-100 m. yüksekliktedir. Eski şehir, Attikê düzlüğünde Akropolis (156 m.) ve Likavittos (227 m.)  tepeleri arasında kurulmuştur. 427 kilometrekarelik bir alanı kaplar ve 7 km. güneyinde liman şehri Pire ile birleşir.

Atina Yunan başpiskoposu Makarios’un daveti üzerine Venedik tarafından işgal edilince Yıldırım Bayezid Timurtaş Paşa’yı Mora’ya yolladı ve Atina muhtemelen 1397’de Osmanlılar’ın eline geçti; ancak bu hâkimiyet kısa sürdü. Antonio (1402-1435) ve yerine geçen oğlu II. Nerio (1435-1455), Osmanlı Devleti’ne tâbi olarak hüküm sürdüler. II. Nerio’nun ölümünden sonra dukalığı, karısı Chiara ile Venedikli dostu Bartholomeo Contarini idare etmeye başladılar, fakat halk tepki gösterdi ve bu durumdan faydalanan Fâtih Sultan Mehmed’in gönderdiği Tırhala sancak beyi Turahan Bey, Mayıs 1456’da şehri ele geçirdi.

Bunun üzerine Katolik başpiskoposu şehri terketti ve daha sonra Parthenon Katedrali camiye çevrildi. Bu tarihten 1875’e kadar Atina’da herhangi bir yüksek rütbeli Katolik din adamı bulunmamıştır. Şehir bir ara Osmanlı-Venedik savaşları sırasında Venedikliler’in yağma ve talanına uğradı ise de (1466) bundan sonraki 200 yılı aşkın sürede Osmanlı barışı (Pax Ottomanica) altında yeniden toparlandı ve ilk 150 yıl içinde büyük bir gelişmeye mazhar oldu.

1489 yıllarında şehirde müslüman nüfus bulunmuyor ve sadece yetmiş sekiz kişilik bir Osmanlı muhafız birliği Akropolis Kalesi’nde oturarak ibadet için camiye çevrilen Parthenon Tapınağı’nı kullanıyordu. Aşağı şehirde bulunan Fethiye Camii ise fetih ile ilgili olmayıp XVII. yüzyılda yapılmıştır.

Atina XVI. yüzyılın ortalarında Edirne ve Selânik’ten sonra Balkanlar’ın üçüncü büyük şehri idi. XVI. yüzyılda Atina’da Kale Camii’nin (Parthenon) yanı sıra aşağı şehirde de Yûnus ve Yûsuf Voyvoda Mescidi, Memi Çelebi b. Turhan Ağa Mescidi ve Mehmed Voyvoda Muallimhanesi (mektebi) bulunuyordu.

Vergi gelirleri XVI. Yüzyılın başlarında kadı timarına tahsis edilen Atina’nın 1520’lerde vezîriâzam İbrâhim Paşa haslarına, 1540 ve 1570’te padişah haslarına, 1610 yılı civarında Dârüssaâde ağasının kontrolü altında onun tarafından tayin edilen voyvodanın idaresinde bir vakıf (Haremeyn vakfı) statüsündeydi. 1667’de şehri gezen Evliya Çelebi hâne sayısını mübalağalı şekilde 7000 olarak gösterir ve ayrıca dört cami, yedi mescid, bir medrese, üç mektep, iki tekke, üç hamam, iki de hanın bulunduğunu belirtir. 1675-1676’da şehri ziyaret eden Jacop Spon ve George Wheler de biri kale içinde, dördü şehirde olan beş camiden bahsetmektedirler.

Osmanlı kaynaklarında, Medînetü’l hükemâ (hikmet sahiplerinin şehri adıyla tanımlanan Atina’da bazı önemli Osmanlı aydınları da yetişmiştir. XVII. yüzyılın sonlarında Atina’da kadılık yapan ve Târîh-i Medînetü’l-hükemâ adıyla şehrin ayrıntılı bir tarihini yazan İstefeli Kadı Mahmud Efendi bunların başında gelmektedir. Ayrıca XIX. yüzyıl şairlerinden Sürûrî de buralıdır.

Osmanlı döneminde hıristiyan eğitimi de ihmal edilmemişti. 1614-1619 yılları arasında ve 1645’ten sonra Atinalı Korydalleus felsefe öğretimini sürdürdü. 1647’de Venedik’te oturan zengin bir Atinalı, Venedik’te eğitim görmüş öğretmenlerin ders verdiği felsefe ve belâgat okutulan bir okul açtı. Birçok Yunanlı genç de 1658’de Atina’ya yerleşmiş olan Katolik Capucine rahiplerinden dersler gördü.

Geniş araziye sahip Panteli Manastırı tarafından, İstanbul Eminönü’ndeki Yenicami Vâlide Sultan vakıfları için yılda 2500-3000 okka bal gönderiliyordu.XVIII. yüzyılda Osmanlı imar faaliyetleri sürdü ve bu dönemde Parthenon’daki harabeler içinde, 1842’de yıktırılan kubbeli cami (1700) ile Hacı Mehmed b. Osman tarafından bir medrese (1721), bir Bektaşî tekkesi (1743) ve bugüne kadar ulaşabilen kubbeli Mustafa Ağa Camii (1177/ 1763-64) yapıldı. Bunlardan başka dört tekke ile Softa Camii adını taşıyan bir mâbed daha inşa edildi.

Bugüne kadar sadece Fethiye Camii ile Hacı Mustafa Camii gelebilmiş ve her ikisi de tamir edildikten sonra müzelere bağlı olarak kültürel maksatlarla kullanılmaya başlanmıştır.

Âbid Efendi Hamamı XVII yüzyılda yapılmıştır. Atina’nın Türk idaresinde kaldığı yaklaşık 350 yıla yakın bir süre boyunca burada vakıf eserleri yapılmıştı,  Atina’nın bir Türk kasabası görünümünü,1801-1805 yılları arasında şehirdeki Osmanlı idaresi sona ermeden burayı gören E. Dodwell’in Atina Çarşısı’nı tasvir eden renkli resminde dükkanların arkasında iki minare görmek mümkündür.

 Camiler. Atina’yı 1669’da ziyaret eden Evliya Çelebi, iç kale olan Akropolis’teki camiden başka aşağı şehirde üç cami ile yedi mahalle mescidinin varlığından bahsederek Eskicami’nin, “kâgir bina kubbeli, metîn ve mâmur câmi-i pür-nûr” olarak tarif ettiği Bey Camii ile “üç kâgir kubbeli ve kiremit örtülü” dediği Hacı Ali Camii’nin adlarını verir.

A.Mommsen’in Athenae Christianae (Hıristiyan Atina) adıyla 1868’de basılan kitabının haritasında ise Yenicami, Softa Camii, Direk Camii ve Küçük Cami olarak adlandırılan dört caminin yerleri işaretlenmiştir. Ekrem Hakkı Ayverdi bunların dışında, Kule mahallesinde 1085 (1674-75) tarihli bir defterde adı geçen Hasan Bey Camii ile Başbakanlık Arşivi’ndeki 1189 (1775) tarihli bir kayıtta anılan Memi Çelebi Camii’nin adlarını vermektedir.

 İçkale Camii. Milâttan önce 447-438 yılları arasında bir putperest mâbedi olarak inşa edilen Parthenon, Hıristiyanlık yasaklardan kurtulduktan sonra kilise haline getirilmiş ve bütün Bizans devri boyunca bu amaçla kullanılmıştı. 1208’deki Latin işgalinde kiliseye çevrilen yapı fethinin hemen arkasından camiye çevrilmiş ve yanına bir minare inşa edilmişti.

 Propilelerdeki Mescid. Akropolis’in girişini teşkil eden propilelerde nöbetçiler için bir mescid bulunduğunu Evliya Çelebi bildirmektedir. Mustafa Ağa Camii. (1763-1764) Altı Fıskiye Camii denilen bu eser Monastıraki Meydanı’nda, Hadrianus revakları denilen Roma devri kalıntısının bitişiğindedir.

Fethiye Camii. İlkçağ’daki Agora’nın kenarında, Mustafa Ağa Camii’nin az ilerisinde bulunan Fethiye Camii’nin etrafı uzun süre etrafı askerî binalarla sarılıydı.

 Yenicami. Atina’nın içinde olan Yenicami hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Yalnız bir gravürü Dupré’nin 1825’te neşredilen seyahatnâmesinde yayımlanmıştır. Resimden anlaşıldığına göre etrafında Türk mezar taşları ile dolu geniş bir hazîre vardı.

 Kephisias Camii. Atina’nın bir mahallesi olan Kephisias’ta da küçük bir cami harabesi vaktiyle A. Orlandos tarafından tesbit edilerek yayımlanmıştı. Bunun Evliya Çelebi’nin yazdığı Eskicami veya Bey Camii ile aynı olması mümkündür.

Tekkeler. Evliya Çelebi Atina’da iki tekkenin varlığından bahseder. Bunlardan birisi Akropolis’in girişinin tam karşısında olan ve hiç bir iz bırakmadan kaybolan Hüseyin Efendi Tekkesi’dir. Bu tekkeden sonra tekke sayısı artarak en az beşe yükselmiştir. Bunlardan Fethiye Camii’nin karşısında olanı, Atina Türk idaresinden çıktıktan sonra uzun süre Katolik kilisesi olarak kullanılmış ve Agora kazısı yapılırken yıktırılmıştır. Bedesten Meydanı ile Akropolis’in güney yamacı dibinde olan diğer üç tekke de hiçbir iz bırakmadan ortadan kaldırılmıştır. İbrâhim Efendi Tekkesi olarak adlandırılan bir tekke ise Roma devri agorasının yerinde hidrolik saat, Evliya Çelebi tarafından Eskicami yakınında “Eflâtun çadırı” diye adlandırılarak, dışındaki kabartmalar ayrıntılı biçimde tarif edilmiştir. Buranın bir Mevlevî tekkesi olduğu ve Rüzgâr Kulesi’nin de semâhane olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Medrese. Evliya Çelebi Atina’da iki sıbyan mektebi ile bir medreseden bahseder. Bugün Roma agorası yakınında, 1721 yılında Hacı Mehmed tarafından yaptırılan medresenin kalıntısı hâlâ durmaktadır.

Hamamlar. Evliya Çelebi Atina’da üç hamamın adlarını verir.(Bey, Hacı Ali ve Âbid Efendi hamamları.)

Çeşmeler. Evliya Çelebi Atina’da Türk devrinde yapılmış çeşmelerden bahsetmez. Bu çeşit hayır tesislerinin Atina’nın ikinci defa fethinden sonra, yani XVIII. yüzyıl boyunca yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Atina voyvodası Hacı Ali Haseki tarafından vakfedilen çeşme, A. Orlandos Atina’da bir de Ali Ağa Çeşmesi’nin bulunduğunu belirtir. Semavi Eyice Machiel Kiel

 

SELÂNİK

 

Yunanistan’da tarihî bir şehir. Bugün Thessaloniki olarak anılmakta olup Osmanlı coğrafyacılarınca “İstanbul’un bir parçası”, Yahudiler tarafından “şehirlerin anası” diye tanımlanır. 1912’ye kadar çeşitli ve çok kültürlü nüfusu ile kozmopolit bir özellik göstermiş, XIX. yüzyılda Tuna üzerindeki Rusçuk ile birlikte imparatorluğun en modern şehri olmuştur. Burası ayrıca Jön Türk hareketinin beşiği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu şehirdir.

Türkler 1430’dan sonra geldiklerinde Selanik çevresindeki boş arazilere yerleşti. 1387 baharında Çandarlı Hayreddin Paşa ve Gazi Evrenos kumandasındaki birlikler uzun süren bir abluka neticesinde Selânik’i ele geçirdi. Osmanlılar şehirde tam bir idarî kontrol kurmadı. II. Murad tahta geçince Selânik’i abluka altına aldı Bizanslılar da koruyamadıkları Selânik’i Venedik’e sattı Osmanlılar buna itiraz etti. II. Murad savaşmadan teslim olmaları halinde şehir halkına imtiyazlı bir statü sağlamayı teklif etti, Rum halk bu teklife olumlu yaklaşsa da Venedik yönetimi II. Murad’ı teklifini reddetti. 29 Mart 1430’da bir ay süren şiddetli bir kuşatmanın ardından bizzat II. Murad önderliğindeki Osmanlı birlikleri surları aştı. Osmanlı merkezi olan Yenice-i Vardar’dan 1000 kadar Türk’ü Selânik’e yerleştirdi. Acheiropoietos / Aziz Paraskevi Bazilikası’nı Eskicuma Camii diye anılacak olan bir cuma camiine dönüştürdü. Diğer bazı kiliseler ya mescide çevrildi ya da inşaat malzemesi kaynağı olarak kullanıldı.

II. Murad, Selânik’in tam merkezinde büyük çifte bir hamam ve tüccarlar için büyük bir han inşa ettirdi. Bu büyük kervansaray 1920’lere kadar ayakta kaldı, bu tarihten sonra yerine bir otel yapıldı. Hamam ise günümüze ulaştı ve 1990’larda mükemmel şekilde restore edildi.

Selânik’te 1480’lerden itibaren âbidevî yapılar inşa edildi. 1484’te İstanbul’da cereyan eden bir iktidar mücadelesi sonucu başşehirden uzaklaştırılıp Selânik valiliğiyle emekli edilen İnegöllü İshak Paşa kendi adına bir zâviye-cami yaptırdı. Bina Alaca İmaret Camii olarak da bilinir. Bu caminin inşa edildiği yıllarda daha sonra paşa olacak olan Halil Bey Çarşı mahallesinde büyük bir çifte hamam yaptırdı. Burası daha sonra çok sayıda yahudinin yerleştiği mahalle içinde kaldığından yahudi hamamı adıyla tanındı.

1492’de İspanya’dan kovulan müslüman ve yahudilerin çoğu Kuzey Afrika’ya, özellikle de Osmanlı topraklarına yerleştirildi. Bunlar, bazı Osmanlı şehirlerinde Gırnata’nın düşüşüne tepki olarak hıristiyanların kiliselerine el koydular. Selânik’te de erken hıristiyan döneminden kalma Aziz Dimitrios Bazilikası camiye çevrildi ve Kasım ile Dimitrios’u aynı kişi olarak gören İslâmî inanış uyarınca Kāsımiye adıyla anıldı. II. Bayezid bu yeni camiye bir gelir bağladı. XVI. yüzyıl başlarına ait bir icmal defterinde II. Bayezid vakfına ait üç hamamdan (Kule Hamamı, Şengül Hamamı ve Hamâm-ı Cedîd), bir kervansaraydan ve birçok dükkândan bahsedilir. Caminin büyük kitâbesinde Sultan Bayezid’in adı geçer ve camiye çevriliş tarihi 1493 olarak verilir. Tahminen 1502 tarihli olan bir defter parçasına göre Selânik’te toplam 1680 hâneli otuz yedi müslüman mahallesinde dört cami ve otuz üç mescid bulunmaktaydı.

 XVI. yüzyılın ilk yıllarında daha önce mescid haline getirilen kiliselerden Aziz Katarini, Yâkub Paşa tarafından camiye dönüştürüldü. Cami vakfiyesi 1510 yılına dayanır. Yaklaşık aynı dönemde Selânik’in yerlisi olan Kadı İshak Çelebi eski Aziz Panteleimon Kilisesi’ni İshakıye Camii’ne çevirdi. 1521’den az bir zaman sonra Vezir Cezerî Kasım Paşa, Selânik’e emekliliğe gönderilince buradaki 1314’ten kalma On İki Havâri Kilisesi’ni camiye dönüştürdü, bu yapıya bir imaret ve büyük bir hamam ekletti.

Ayasofya Metropoliten Kilisesi 1523’te Vezîriâzam İbrâhim Paşa tarafından camiye dönüştürüldü. Yapıya parlak mermerden hârikulâde bir minber, ondan daha güzel bir kürsü, sütunlu bir sayevan ve yüksek bir minare eklendi.

Zeus ya da Kabiryan tanrıları tapınağı olarak Roma İmparatoru Galerius tarafından 300’lerde yapılmış ve IV. yüzyılda İmparator Theodosios tarafından kiliseye çevrilen bina 1591 yılında bina Halvetî şeyhi Hortacî Süleyman vasıtasıyla camiye çevrildi, Vezîriâzam Koca Sinan Paşa da yeni kurulan bu camiye vakıflar tahsis etti.

1619’da Hamza Bey Camii Yunanistan’da Osmanlılar tarafından yapılmış en büyük son şeklini kazandı. Hamza Bey’in kızı Hafsa Hatun tarafından 1467-68’de bir mescid olarak kurulan cami eski Selânik’in ana caddesi üzerindedir. 

Osmanlı idaresinin ilk iki yüzyılı düzen içinde sakin ve barışçıl bir ortamda geçti.

Şehri 1590’lı yıllarda gören Seyyah Âşık Mehmed burada yedisi kiliseden çevrilme on bir cuma camii ve yetmiş seksen dolayında mahalle mescidinin olduğunu, liman kesiminde Mısır tüccarının dükkânları ve ticaret yerlerinin bulunduğunu; bir bedestenin, birçok hanın (üçünün adını verir: Mustafa Paşa, Suluca, Malta Hanı), sekiz dokuz hamamın yer aldığını (önemlilerinden dördü çifte hamam: Bey, Mustafa Paşa, Hüsrev Kethüdâ, Halil Ağa); ziyaret ettiği yahudi havrasının kütüphaneli, birkaç katlı eğitim yeri durumunda olup burada 1000 talebenin okuduğunu belirtir.

1078 (1668) baharında Selânik’i ziyaret eden Evliya Çelebi, sayılarını verdiği ev (33.000) ve mescidle (150) burçlardaki askerlerin sayısı oldukça abartılı ise de şehrin bazı camilerinin (meselâ Ayasofya ve Kāsımiye) ölçüleri neredeyse tamdır. Onun tarif ettiği önemli camilerden yedisi bugün ayaktadır. Zikrettiği Osmanlı yapımı diğer on cami ise çoktan yıkılmıştır. Evliya Çelebi tekke sayısı vermemiş, buna karşılık Defterdar Ekmekçizâde Ahmed Paşa tarafından yaptırılan Vardar Kapısı’nın dışındaki mevlevîhâneyi bütün ayrıntılarıyla tasvir etmiştir. Ayrıca on bir hamamdan ve özellikle II. Murad Hamamı’ndan genişçe bahseder. Liman tasviri ve Mısır’dan keten, kına, şeker, pirinç, kahve ticareti yapan 500 dükkânlı İskele Kapısı yakınlarındaki Mısır Çarşısı tasvirleri de çok değerlidir. Bu bilgiler Âşık Mehmed’in verdiği bilgilerle önemli ölçüde örtüşür.

Şehrin bütün sokakları taşla döşenmişti; evler iki kat yükseklikte, bazı yerlerde ise üç kata kadar çıkmaktaydı. Barski otuz cami saymış ve kiliselerin sayısını da otuz olarak vermiştir.

1906 tarihli Selânik vilâyeti salnâmesi otuz altı cami ve yirmi dört mescidden adlarıyla, ayrıca dokuz medrese ve diğer cemaatlere ait birkaç kilise ve sinagogdan bahseder. Osmanlı belgelerinde üç imaret, dokuz mektep ve on dokuzdan az olmayan tekke ve zâviyeden söz edilir. Bu tekke ve zâviyelerin bazısı zengin kütüphaneler barındırır.

Selânik birçok Osmanlı şairi, yazarı ve ilim adamının doğum yeridir. Bunların arasında tarihçi Selânikî Mustafa, Müneccimbaşı Ahmed ile Mevlevî şairi Âkif (kendisinin Farsça-Türkçe manzumesi Rotonda Kilisesi/Camii’nde bulunan Şeyh Hortacî Türbesi’nin duvarında yazılıdır ve hâlâ görülebilir), Cemal, Hasan Dâniş, Esad Dede Mevlevî, Hâmi Efendi Nakşî, Meşhûrî (divanı 1292’de [1875] Selânik’te basılmıştır), Osman Nûri bulunmaktadır. Machıel Kıel

MORA

 

Yunanistanın güneyindeki tarihî Peloponnesos yarımadasına verilen isim. Hexamilia (6 mil) adlı dar bir berzahla Yunanistan anakarasına bağlanan ve büyük bir el şeklinde olan yarımadanın yüzölçümü 21.480 km²’dir.

Osmanlı devrinde ise (1460-1829) çok defa mütevazi bir ekonomik ve kültürel gelişmeye sahne olmuş, XVII. yüzyılda müslüman nüfusu ve özellikle camileri, medreseleri, hamamlarıyla bu kültürün bir parçası olarak ön plana çıkan Tripolis (Tripolitsa), Balyabadra (Patras), Anabolu (Nauplion) ve diğer bazı şehirleri İslâm kültürünün önemli merkezleri haline gelmiştir.

1383’ten 1402’ye kadar Pedro de San Superano kumandasındaki Navarre paralı asker bölüğü Mora’nın büyük bir kısmında etkili oldu. Achea Prensliği’nin yönetimini ele geçiren Navarre bölüğünü buradan çıkarmak için Despot Theodore, Tesalya’yı 1388-1389’dan beri elinde tutan Gazi Evrenos Bey’i Mora’ya davet etti, fakat Evrenos Bey kısa zamanda taraf değiştirdi. XIV. yüzyılın sonunda Theodore ve San Superano Yıldırım Bayezid’in vasalı oldular. Osmanlılar kuşatmanın kaldırılmasını sağladılar ve Theodore’un topraklarının içine doğru ilerleyerek onları geri püskürttüler. Niğbolu savaşının (1396) ardından Yıldırım Bayezid Mora’yı hedef aldı. 1397 Haziranında Osmanlı birlikleri berzahı aşıp Venedikliler’in elindeki Argos’u zaptetti. Ankara Savaşı’ndan sonra 1402’den 1423’e kadar Osmanlılar’la Bizanslılar arasında barış hüküm sürdü. 

Osmanlı saldırılarının dışında (meselâ 1431’deki) Osmanlılar’la Bizanslılar arasında 1423’ten 1443’e kadar barış hâkim oldu ise de yerğmede da savaş eksik olmadı.1540 yılında Mora yarımadası Osmanlı kontrolü altına girdi.

Osmanlı idaresinde Mora giderek kendini toparlamaya başladı. İki yüzyıldan fazla bir süre boyunca barış ve huzur dönemi yaşandı. 1521 yılına ait sayıma göre toplam nüfusun 280.000 kişi dolayında olduğunu ve bunun % 9’dan fazlasını Türkler’in oluşturduğunu gösterir. 1521 yılına ait verileri ihtiva eden 935 (1529) tarihli icmal defterinde Mora’da on bir kaza, on beş kale, on beş kasaba, on iki cami, on beş mescid, beş zâviye, yedi mektep, dokuz hamam, 1490 köy, 293 mezraa, kırk altı çiftlik ve yirmi bir manastırın bulunduğu tesbit edilmiştir. Bunun yanı sıra on bir kadı, yirmi beş zaîm, 747 sipahi, on yedi dizdar, on beş kethüdâ, 1079 kale muhafızı, otuz yedi topçu, yirmi iki zemberekçi, on iki hatip, yirmi iki imam, yirmi yedi müezzin, 809 kale hizmetlisi, koruyucusu (on üç müslüman, 796 hıristiyan), avârız vermekle mükellef 872 müslüman, 48.508 hıristiyan ve bu vergiden muaf 2028 müslüman, 736 hıristiyanın mevcut olduğu belirtilmiştir.

XVI. yüzyılda Türkler’in hepsi şehirlerde yaşıyordu. Camiler, mektepler, hamamlar, kervansaraylar ve tekkeler mahallî idare temsilcilerince veya yüksek rütbeli askerî erkân tarafından inşa ettirilmişti. Sadrazam Hadım Ali Paşa Balyabadra, Koron, Mezistre, Modon ve eski Navarin’de mektepler, Koron, Mezistre ve Navarin’de bir hamam ve Modon’da iki hamam yaptırmıştı. Sultanlar kendi rollerini, zaferin bir sembolü olarak ve müslümanların öncelikli ihtiyacına cevap vermek için sadece kiliseleri camiye çevirmekle sınırlandırmışlardı. Bunlardan en az dokuzu bilinmektedir (Anabolu, Argos, Balyabadra, Corinth, Koron, Londari, Mezistre, Modon, Monemvasia/Menekşe). Bunların yanı sıra ilk defa II. Bayezid klasik Osmanlı mimarisi tarzında Holomiç’te, Balyabadra Kalesi’nde, Androusa’da ve diğer yerlerde yeni camiler yaptırmıştır.

1572 ile 1583 yılları arasında limanın girişine oldukça muhkem yeni bir hisar yaptırıldı, yakınında da 700 hânelik yeni bir kasaba ortaya çıktı. III. Murad bu yeni kalede küçük bir mescid, kasabada âbidevî bir cami inşa ettirdi. Bu cami hâlâ ayaktadır ve Güney Yunanistan’daki en büyük Osmanlı dinî eseridir.  

Gastouni kasabasında 1583’te 300 hâne ve 192 mücerret (bekâr erkek) hıristiyan nüfusu vardı. 1668 Evliya Çelebi Gastouni’den geçtiğinde burası bir müslüman kasabası olmuştu. Bu tarihte bünyesinde 200 müslüman hânesi, dört cami, bir medrese ve biri Kādiriyye, biri de Halvetiyye olmak üzere dört tekke bulunduruyordu.

Evliya Çelebi, Zarnata’da kale ile varoşta bulunan hıristiyanların evlerinin Ali Paşa tarafından satın alındığını ve sâkinlerinin şehirden çıkarıldığını, yediye yakın kilisenin camiye çevrildiğini, birçok hamam, okul, zâviye inşa edildiğini belirtir.

Fransız asilzadesi ve diplomat Aubry de La Motraye, 1709’da Modon Limanı’nda birkaç gün kaldığında Modonlu Yunanlılar’ı kendilerinden az vergi alan, fakat diledikleri gibi yaşama hakkı tanıyan Türk idaresinde olmak için dua eder halde bulmuştu. Halk Venedikli askerlerin evlerini karargâh haline getirdiğini, kadın ve kızlarına tecavüz ettiğini, papazlarının Ortodoksluk aleyhinde konuştuklarını ve devamlı olarak kendi dinlerini kabul etmeye zorladıklarını, halbuki Türkler’in asla böyle bir şey yapmadıkları gibi kendilerine mümkün olan bütün özgürlükleri tanıdıklarını söylüyordu.

1715-1770 yılları, İslâmiyet’in ve İslâm kültürel hayatının yeniden teşkilinin hızla gerçekleştiği dönem olarak tanımlanmaktadır. Anabolu’da III. Ahmed ve vezirleri tarafından inşa edilen büyük kubbeli yarım düzine cami yükseldi; hatta bizzat III. Ahmed şehri görmek için buraya geldi.  1729-30 tarihinden kısa bir zaman sonra I. Mahmud’un musahibi Moralı Beşir Ağa Argos şehrinde kubbeli bir cami yaptırdı; yanında bir medrese, okul, kızlar için özel bir okul, bir kütüphane ve bir de hattatlar için eğitim yeri açtı. Moralı Topal Osman Paşa, Argos ve Tripoliçe’de muazzam kubbeli camiler inşa ettirdi. 1740 Moralı Bekir Paşa bir medrese, hamam, büyük bir han ve bedestenle birlikte bir cami yaptırdı. Benzerleri biraz daha düşük seviyede Balyabadra, Vostitsa, Arkadia ve diğer yerlerde gerçekleştirildi. 1715’ten itibaren Şeyh Yahyâ Şerefeddin Moravî önderliğinde Cerrâhî-Halvetî dervişleri birçok şehirde yeni tekkeler kurdular (Anabolu ve Kalavrita’da iki tekke, Balyabadra, Gastouni, Tripoliçe ve Vostitsa’da bir tekke) ve önceden din değiştirmiş olanları tekrar müslümanlaştırmak için çalıştılar.

1193’ten (1779) sonra Osmanlı Morası son bir defa daha inşa faaliyetine sahne oldu. Camiler ve kaleler tamir edildi, yenileri yapıldı. 1793’te Kaymakam Tecelli Mehmed Efendi Tripoliçe’de yeni bir cami yaptırdı. 1796’da Yûsuf Agâh Efendi aynı şehirde bir okul ve bir kütüphane inşa ettirdi.

XVI-XIX. yüzyıllar arasında Mora, klasik Osmanlı edebiyatı ve şiirine mütevazi bir katkıda bulunmuştur. XVI. yüzyılda Arkadia’da (Kiparissia) yaşayan ve burada ölen Mezistreli Firdevsî ve Koronlu Kıyâmî gibi şairler, XVII. yüzyılda Gördüslü şair Hüseyin, yine Gördüslü şair, mutasavvıf ve Gülşeniyye tarikatının bir kolu olan Sezâiyye’nin kurucusu Hasan Sezâî-yi Gülşenî gibi isimler dikkat çeker. XVIII. yüzyılda ve XIX. yüzyılın ilk döneminde, 1770 ihtilâlinden geriye çok değerli bir eser bırakan Tripoliçeli Süleyman Penah Efendi, Türkçe, Farsça ve Yunanca şiirler yazan Anabolulu Mehmed Emin Sabri Efendi, münevver-şair ve siyaset adamı Tripoliçeli Abdurrahman Sâmi Paşa, Sâmi Paşa’nın da yetiştiği önemli edebiyat halkasını oluşturan Halvetiyye’nin şeyhinin oğlu Necib Ahmed Efendi gibi fikir ve edebiyat ustaları vardır. Kazasker Hamid Efendi’nin kızı, Mevlevî dervişi ve şair Leylâ Hanım da aslen Moralıdır. Moralı birçok asker ve siyaset adamı arasında en önemli isim Mora valisi ve daha sonra sadrazam olan Topal Osman Paşa’dır. Bu aileden gelen Râtib Ahmed Paşa’nın en büyük torunu Nâmık Kemal’dir. Machıel Kıel - John Alexander

 

 

 

                                                              SEREZ

 

Yunanistan’da Doğu Makedonya’da Nestos (Mesta Karasu) ve Strymon (Struma / Karasu) nehirleri arasındaki ovada Menoikion dağının (Türk döneminde Çayırlı Balkan) eteklerinde denizden 70 m. yükseklikte yer almakta olup Yunanca Serres (Serrhae), Türkçe Siroz ve daha çok Serez diye adlandırılmıştır. Burası antik dönemden beri meskûn bir yerdir.

Serez 785’te (1383) Deli Balaban Bey ve Lala Şâhin Paşa’nın idare ettiği Osmanlı birliklerince fethedildi. Yıldırım Bayezid 797’de (1394-95) vasalları olan Balkan prenslerini ve Bizans imparatorunu burada topladı. Ardından bölgedeki araziler Gazi Evrenos Bey’e ve Kazasker Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’ya tahsis edildi. XV. yüzyılın sonlarından XVI. yüzyıla kadar sultan ailesinin üyelerine verildi. Şehir civarındaki kesime Osmanlı varlığını pekiştirmek için Saruhan yörükleri yerleştirildi. Mahallî geleneğe göre Serez barış yoluyla teslim olduğundan şehrin hıristiyan nüfusuna dokunulmadı, kiliseler camiye çevrilmedi ve müslümanlar sur içinde yerleşmedi. Dolayısıyla müslümanların camileri, zâviyeleri, medreseleri kasabanın etrafı surla çevrili kısmının dışında inşa edildi.

Serez’de pek çok vakıf kuruldu ve bunlara çeşitli tahsisatlar yapıldı. 1385’te Büyük Vezir Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın inşa ettirdiği Atik Camii (Kurşunlu Cami) gibi şehrin önemli camilerinin kalıntıları 1938 yılına kadar ayakta kaldı. Çandarlı ailesi mensupları (Ali Paşa, İbrâhim Paşa, Eslime Hatun ve Dâvud Paşaoğlu, Mustafa Bey) kervansaray, bedesten, mescid ve cami yaptırarak şehrin diğer hayır severleri arasında öne çıktı. 1415-1416’da Evrenos Bey, Serez ovasında bulunan Toumba (yeni ismi Gazoros) köyünden gelen gelirlerle donatılmış bir imaret inşa ettirdi. Fâtih Sultan Mehmed’in idaresi esnasında Serez toprakları, Trabzon Rum Devleti’nin yıkılmasının ardından II. Murad’ın eşi olan Marija Brankoviç’e (Mara Hatun) olduğu gibi David Kommenos’a hibe edildi. Serez’in bütün köylerinin geliri ise II. Bayezid ve kızları Kamer ile Selçuk hatunlara aitti.

Kasabadaki müslüman mahalleleri genellikle burada vakıflar kuran resmî kişilerin isimlerini taşırken hıristiyan mahalleleri kilise ve esnaf adlarıyla anılmaktaydı. XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde darphâne hizmetinde kırk iki, Evrenos Bey imaretinde yirmi iki kişi çalışıyordu. Tahrir kaydında burada mescidler dışında iki cami, iki imaret, iki medrese, yedi zâviye ve beş hamam olduğu zikredilmiştir.

XVII. yüzyılda Evliya Çelebi 4000 müslüman ve 2000 hıristiyan hâne halkının bulunduğunu tahmin etmekte ve on iki cami, doksan bir mescid, sayısız medrese, tekke, çeşme, sebil ve dükkân, yirmi altı okul, beş hamam ve sayısız imaret ve büyük bedestenin (şu anda Arkeoloji Müzesi) varlığını haber vermektedir.

1871 tarihli Salnâme’ye göre Serez sancağının 68.468 gayri müslim ve 43.144 müslüman nüfusuyla 545 köyü, 3035 evi, 1292 dükkânı, altmış bir hanı, iki hamamı, yirmi camisi, on sekiz mescidi, sekiz medresesi, on dört tekkesi, üç imareti, on dört okulu ve kırk iki kilisesi bulunmaktaydı.

Çok az tarihî eser (sadece üç cami: Zincirli Cami, Mustafa Bey, Gedik Ahmed Paşazâde Mehmed Bey ve Çandarlı İbrâhim Paşa tarafından yaptırılan bedesten) ardı arkası kesilmeyen yıkımlardan sağlam çıkabildi ve şehrin Osmanlı geçmişini hatırlatan unsurlar olarak ayakta kalabildi. EVANGELIA BALTA

( Yunanistan Atina Selanek Serez Mora başlıklı yazı Mustafa ESER tarafından 11/22/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu